Atatürk Havalimanı’nına kepçelerle girdiler, yangından mal kaçırıyor gibi pistlerin bir bölümünü hızla kırdılar. Ne hukuk, ne nizam, yine kolluk güçlerini diktiler, zorbalıkla “kazmayı” indirdiler.
Kepçeler havalimanında yürürken, AKP’li bakanlar Birleşik Arap Emirlikleri’nden Abu Dabili firmayla İstanbul Havalimanı’nın devri için pazarlık masasına oturdu. “Dünyanın bir numarası” diyerek, ayılıp bayıldıkları İstanbul Havalimanı ihale ediliyor.
Yabancı sermayeyle pazarlık sürecinde yeniden açılma ihtimali olan Atatürk Havalimanı’nın çok kısıtlı halinin işleyerek durmasına bile dayanamadılar. AKP tarafından defalarca denenmiş bu sermaye transfer süreçlerinin bize fayda değil büyük zararları olduğunu biliyoruz.
Bu esnada İstanbul Havalimanı’nı 25 yıllığına işletmek üzere kurulmuş olan İGA’nın hisselerinin tamamı AKP’nin beşli sermaye tekeline devrediliyor. Bugüne kadar havalimanı olmasından kaynaklı Atatürk Havalimanı etrafına yığılması yasak olan beton binalar, lüks konutlar için beşli çeteye alan hazırlanıyor.
Devletin çarkı beşli sermaye tekeli için dönüyor; hazine garantileri işliyor, İstanbul Havalimanı’ndan kaynaklı kira, faiz, kredi borçları siliniyor. AKP’nin ekonomi politiğinin bel kemiği beşli çete, ülkenin her karışını babalarının tarlası gibi görüyor. Gözünü Gezi’deki kepçelere açanlar, bu durumun nasıl bir telaş olduğunu iyi biliyor.
AKP ve hükmündeki burjuvaların sermayesinin birikimi için yok edilen doğa ve emekçilere çektirdiklerinden ilelebet kurtulmanın yolunu bulabiliriz. Hepimize sürekli yüklenen vergiler, fahiş fiyat artışları, ülkeye çektirdikleri zararın yükünü ifade etmek için yetersiz kalır. Yaşanan ekonomik krizin boyutunu dünyadaki kapitalizmin krizine yaslanarak açıklıyorlar. Sui misal emsal olmaz ama gerçekten güçlü ve etkili bir cevabı ancak kapitalist kentleşmeyi ortadan kaldıracağınızı ilan ederek verebilirsiniz.
Bu durumu bir düzen sorunu olarak konuşmadığımız her durumda var olan rejimin, sermaye sahiplerinin istediği yere döneriz; patron düzenine mecbur kalırız. Dünyada ve ülkede kapitalizme karşı emekçi halkların cevabı nettir; daima kapitalizmin kriziyse daima emekçilerin yönetimi.
Bu düzende metropolde de ülkenin nadide bir köşesinde de olsa talan sürüyor. Salda Gölü ve Dipsiz Göl’e de aynı sermaye düzeni zarar veriyor ve daha nicelerine göz diker durumdalar. Sermayedarların iyisini kötüsünden ayırmak ve temize çıkarmak bizleri kurtaramaz. Ehven-i şer kapitalizmi değil, kendi kendine yok olanı değil, ortadan kaldıracağımız kapitalizmi hedeflemek yol aldırtabilir.
“Sermayedarın iyisi fabrikalar tarlalar inşa edecek, halk yararını düşünerek koruyacak” diye düşünenler yanılırlar. Bu süreçte öne çıkmış “ehven-i şer kapitalizmden yana olan” CHP’nin söylemleri de eylemi de kamunun yararına tutarlı bir çizgide ilerleyemez.
Kaftancıoğlu’nun açıklaması etkili oldu. Çünkü rantın karşısına dikildi, kamusal varlıklara göz dikenleri lanetledi. Erdoğan “pistlerin geri kalanı yıkılmayacak” açıklaması yapmak durumunda kaldı. CHP siyasetinin sermaye düzeninden ayrı bir pozisyonunun tutarlı ve sistematik sürdürmesi mümkün değil.
Kapitalist kentleşmeye bir zamanda bir mekanda karşı çıkmak şehri hiçbir zaman düze çıkarmayacaktır. Şehrin tahribatı, şehrin halkın yaşamını zorlaştırılması aralıksız devam edecek.
Sözüm ona “iyi sermayedarın, usul bilen patronların” ortalığa düşüp “efendim bu beton yığını, bu çılgın projeler, Kanal İstanbul fikri ülkeyi mahveder” dediğine rastladınız mı? Hiçbir sermaye yönetimi “Havalimanı’nda kamusal tarih ve binlerce emekçinin el emeği göz nuru var” diyerek kamusal varlıkların değeriyle ilgilenmeyecek. Bireysel kazancının hangi yoldan arttığına bakacak. Daha fazla kar getiren yol neyse ya zorbalıkla ya da cilalı sözlerle uygulama yolunu arayacak.
Bu nedenle ülkedeki kalan kamusal kaynakları kurtarmanın yolu emekçilerin yönetimini kazanmak için ilerlemek olabilir. Hepimiz adına, kamunun adına, emekçilerin elinde toplanacak ortak mülkiyet olabilir. Üçlü beşli tekli patronlara ait sermaye, kendi karı için kamusal varlıkların canına okumaya öyle veya böyle devam ediyor.
Tarihsel birikime ait, binlerce emekçinin alınteri, mühendislerin ince hesaplarıyla yapılan, yıllara dayanan malzemeyle üretilmiş, ülke kamusal varlığı olarak görülen pistleri kırmaya kıyamayacak olan kepçeleri, ancak emekçilerin yönetiminde görebiliriz.