Emperyalist kapitalist sistem egemen olduğu sürece dünyada savaşlar, işgaller, göçler bitmiyor. Dünya “oligarklar rahat semirsin” diye savaşlarla dönmeye devam etmek zorunda mı? Halkların gözyaşları dinmesin mi? Halklar ilelebet barışa kavuşmasın mı?
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, NATO’nun yayılmacı hamleleri, kapitalistlerin içerisinde bulundukları krizin ne kadar ağır olduğunun açık göstergesidir. Yayılmacı olmayı başarmak için ulus devlet olan halkları yok saymak, yaşadıkları topraklara el koymak, savaşmak tek bildikleri yol. Ekonomik krizden sağ salim çıkmak, ezeli rekabetin kazananı olmak peşindeler. Bu yüzden sömürmek için yeni topraklar elde etmek istiyorlar.
Ortadoğu’yu yerle bir eden, halklar için yaşanmaz hale getiren emperyalist bloklar şimdi de Ukrayna’da yayılma derdindeler. Tarafların NATO veya Rusya emperyalizmi ile işbirliği içerisindeki hükümetlerinin geride kalır bir yanı yok. Putin şimdiye kadar şişirdiği görüntüsü daha artsın istiyor.
Liberallerin aklını zekasını yere göğe sığdıramadıkları Rusya, egemen siyaseti ve sermaye sınıfının başı Putin, bir anda dünyayı yok edecek bir savaşın akıl dışı tetikçisi konumuna yerleştiriliyor. Bu durumda aynı blokta yer aldığı Çin emperyalizmi bile çekimser kalıyor, hayrından değil kendi namına daha büyük bir fırsat kolladığından yapıyor.
Günümüze bu tabloyu yakıştıramayanlardan bir kısmı “21. yüzyılda hala savaş mı olur?” diyorlar. Yaşadığımız yüzyılda savaşların varlığını yadırgayanlar, önce kapitalizmin varlığını yadırgasalar dünya halkları biraz olsun gün yüzü görecek. Bu yaklaşım, 90’larda savunulan, Amerika’nın Irak işgali ile iflas eden “dünya artık bütünleşti küreselleşti, emek sermaye çelişkisi yumuşadı, gerilim kalmadı” liberalliğini hatırlatıyor. Bu mantık her seferinde “kapitalizmden başka yol olmadığına”, “kapitalizm iyileşse ne kadar güzel olur” tezlerinden türüyor. Lenin’i bu prensipte de unutmayalım, “kapitalizmin emperyalist aşamasında gittikçe keskinleşen çelişkilerin ancak savaşla sonuçlanacağını” söyler. Yaşanan dünya savaşları, dibimizdeki savaş ihtimali bunu yeterince doğruluyor.
Kurtulmak derdine düşülüyorsa, bu yüzyılların artmasıyla değil, ancak ve ancak kapitalizme karşı işçi emekçi iktidarını kurma mücadelesiyle mümkündür. Ukrayna emekçi halkları da emperyalizmin tüm güçlerine işbirlikçilerine bel bağlamadan kendi ülke kapitalistlerine karşı da mücadele ederek kendi kaderlerini tayin etmenin yolunu bulacaklar.
Ve Rusya’nın savaşa karşı olan emekçi halkları “düşman Ukrayna’da değil Rusya’da” diyerek ne iyi ki tüm umutsuz tezleri yerle bir ederek, kendi kapitalistlerine, Putin’e karşı, tüm baskı şartlarına aldırmadan, genç yaşlı demeden mücadelesini büyütüyor.
Yine liberaller, nükleer silahların üretimine, hazırda tutulmasına şaşırmıyor ama nükleer silah kullanma ihtimaline hayretler içerisinde yaklaşıyor. Her koşulda ve süreçte, nükleer silah varlığı korkunçtur. Ki artık kimse kullanmayacaklarından emin değil. Adım attığı anda Ukrayna emrine amade olacak sanan Rusya, işgalin altıncı gününde Lavrov’un ağzından açıkça 3. Dünya Savaşı’nı dile getirdi, nükleer dünya yıkımı tehdidinde bulundu.
NATO emperyalizmi geri kalır mı? Aynı dilden “nükleer saldırıya hazır olduklarını” ifade etti. NATO ve AB emperyalizmi, Rusya emperyalizmine karşı gerilimi tırmandırmaktan vazgeçmiyor. Yalnız Ortadoğu’da değil, Ukrayna’da değil tüm dünya halklarını yerinden yurdundan edecek bir savaşı neredeyse ilk açıklamalarında ortaya atıyorlar. İşte çürümüş kokuşmuş emperyalist diplomasi budur.
Çağ atladıkça, yüzyıl arttıkça değil egemen olan kapitalist üretim sistemi ortadan kalkınca gerçek barışa ve huzura ulaşacağımızı kabul etmek, gereğini yerinde getirmekten başka çare yok; işçilerin iktidarını elde edince insanlığın yüzyılında, savaş akla hayale gelmez olabilir.
Putin ve oligarkların kabusu; kapitalizmin yıkılarak sosyalizmin gelmesidir. Putin'in Lenin’i hatırlatarak sosyalizmin temel prensiplerine itiraz etmesi bir tesadüf değildir. Ekim Devrimi’nde, işçi sınıfının iktidarı kazandığı günlerde Lenin’in “Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı” prensibi Ukrayna halkının ulusal gücü kurulmuştu.
Ekim Devrimi ardından tüm dünyada Sovyet Hükümeti’nin Bolşevik önderleri, halkların gerçek kurtuluşu için, işçilerin iktidarında hükümetlerin kurulmasına ön ayak olmuştur. Bunun için Bolşevikler devrimden hemen sonra tüm emperyalist anlaşmalardan çekilmiş, savaşın bir parçası olmadığını ilan etmiştir. Emperyalizmin hain paylaşım planlarını da dünya halklarına bir bir anlatmıştı. İşte bu geçmişe aşamalar koymadan bağlıyız, asla kopmadık, bugünün emperyalist kapitalistlerini de yıkılmaz görmüyoruz. Bulunduğumuz topraklardan başlayarak işçi iktidarını kurma çabasını bir an olsun elden bırakmayacağız.
Sovyet Hükümeti, Ekim Devrimi hemen sonrası, Türkiye’nin milli mücadelesinin yanında yer almış, askeri ve mali olarak hayati şekilde desteklemişti. Özgür, bağımsız kalacak Türkiye halklarının, emperyalizmin bir parçası olmaması için omuz vermişti. Çünkü Bolşevikler, Sosyalizm dünya çapında işçi sınıfının iktidarını elde ederse gerçekten kazanacaklarını biliyorlardı, bunun yolundaydılar.
Cumhuriyet hükümeti, antiemperyalizme karşı tutarlı bir tavrı sürdürmedi. Çünkü hızla kapitalizmi inşa sürecine girişti. Sovyet Hükümeti'nden adım adım uzaklaşmayı seçti. İşçi iktidarını önüne almayacağı kesinleştiği an itibariyle tüm adımlarını ve uygulamalarını emperyalistlerle işbirliği içerisinde yürüttü. Sonuçlardan birisi de Boğazlar'ın savaş gemilerinden arınmasını, burada Türkiye'nin egemen olmasını sağlayan Montrö Anlaşması olmuştur. Ama yakın zamanda biliyoruz ki emperyalizmin parçası AKP Hükümeti Kanal İstanbul projesi için “gerekirse Montrö’den çıkılır” demişti.
Gördüğünüz gibi tutarlı sosyalistler prensiplerine bağlıdır, kapitalistler kendilerine ait olan prensip ve anlaşmalarını derhal iki paralık ilan ediyorlar, Putin ve diğerleri için de aynısı geçerlidir.
Fakat nükleer tehditlerin atıldığı bir ortamda mevcut uluslararası hukukla yetinmek, mevcut alış verişlerin durdurulmasını istemek dünya halklarını kurtaramaz. Emperyalistlere korku salamaz. CHP’nin Rusya oligarklarını hedef alarak AKP yandaşı beş patrona itiraz etmesi devamlılık arz etsin. Ama kapitalizme karşı olmayan CHP kendi oligarklarını yaratmanın önüne geçecek mi?
Oligarklar, kendilerini dünyanın ilelebet hakimi görüyorlar. Putin her yerde gövde gösterisi yapıyordu, astığı astık kestiği kestikti. Tek çözümü savaşta, nükleer silahta bulacak kadar da çaresiz, sürdürülemez bir düzenin temsilcisi olduğu ortalığa serildi.
Öyle ki; “Cengaver Putin” burnum akmasın diye metrelerce uzunluktaki masalarda emperyal toplantılarını yaparken Rusya’nın genç insanlarını cepheye sürendir. NATO, AB emperyalizmi, işbirliği halindeki ülke hükümetlerinin de arkada kalacak yanları yoktur. Bu alçaklığa dünya halkları pabuç bırakır sananlar çok yanılıyorlar.