Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi büyük dairesi, Selahattin Demirtaş’la ilgili tarihi bir karar verdi. Erdoğan “karar bizi bağlamaz” dedi. Bir yandan Avrupa Birliği’yle ilgili son derece olumlu mesajlar vermeye devam ediyor. Peki Türkiye AİHM’in Demirtaş kararını gerçekten uygulamayabilir mi? Bu çelişkinin altında ne yatıyor? 

AİHM kararında Demirtaş’ın derhal serbest bırakılmasını istedi. Demirtaş'ın ifade, özgürlük, güvenlik ve serbest seçim haklarının ihlal edildiğine hükmetti.

Demirtaş 4 Kasım 2016 tarihinde tutuklandı. 24 Haziran 2018’de Cumhurbaşkanı adaylığı seçim sürecini de cezaevinde geçirdi. Demirtaş, tutuklandığı davadan tahliye oldu ancak tam serbest kalacakken Erdoğan bir açıklama yaptı ve Demirtaş 20 Eylül 2019'da ikinci kez tutuklandı.

Erdoğan: Karar bizi bağlamaz 

Erdoğan, AİHM kararıyla ilgili şunları söyledi: "Bu adımlar siyasidir, çifte standarttır, ikiyüzlülüktür... AİHM Türkiye nezdinde saygı görmek istiyorsa önce dönüp kendi çelişkilerini sorgulamalıdır. Bizim mahkemelerimizin yerine geçecek karar veremez. Mahkemelerimizce bu karar değerlendirilir. AİHM kararı iç hukuk yolları tükenmeden almıştır. Kendi adamlarını koruyorlar. Bu karar bizi bağlamaz”

Soylu da: “Demirtaş teröristtir, AİHM'in aldığı kararın hiçbir anlamı yoktur” şeklinde yorumladı.

Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı “AİHM’i tanımıyoruz” dozunda açıklamalar yapıyor. Yapıyor yapmasına ama ülkemizin AİHM sözleşmelerinin altında imzası var. Ülkemiz Avrupa Konseyi üyesi. Ülkemiz Avrupa Birliği’ne aday üye.

Erdoğan AİHM’i tanımıyorum diyor. Peki AB’ye Dostane Mesajları?

Erdoğan AİHM’i tanımıyoruz diyor ya, gelin çok yakın zamanda Erdoğan’ın Avrupa Birliği’yle ilgili açıklamalarına bakalım:

23 Aralık - “Yeni yılda, Amerika ve Avrupa’ya olan münasebetlerimizde yeni bir sayfa açmayı arzu ediyoruz”

18 Aralık - “Türkiye, AB ile ilişkilerde yeni bir sayfa açmak istiyor”

14 Aralık - “Türkiye, AB'den yaptırım değil, tam üyelik sözünü yerine getirmesini bekliyor”

11 Aralık - “ABD ve AB’yle ilişkilere halel getirecek adım atmadık, atmayız”

7 Aralık - Erdoğan'dan AB'ye: “Türkiye’nin uzattığı eli havada bırakmayın”

21 Kasım - “Kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa'da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz”

AİHM’i tanımayacağını söyleyen Erdoğan. Son 1 aydır AB’yle ilgili en dostane mesajları veren de yine Erdoğan.

Erdoğan Siyasi Bulduğu AİHM’e 3 Kez Başvurdu

Şimdi de Erdoğan’ın kendisinin AİHM başvurularına bakalım. Erdoğan diyor ya ‘bizim mahkemelerimiz kararını kendi verir’' diye. İşte bugün AİHM’in kararını siyasi bulan Erdoğan, yaklaşık 20 yıl önce, Türkiye’deki mahkemelerin verdiği kararları siyasi bulmuştu. AİHM’e 3 farklı başvuruda bulundu.

1. başvurusu 1999 yılında. Okuduğu şiirle ilgili davada 10 ay hapis ve 177 milyon lira para cezası nedeniyle AİHM’e başvuruyor.

2. başvurusu 2002 yılında. Adli sicil kaydının silinmesi istemi Türkiye’de mahkemelerce reddedilince, AİHM’e başvuruyor.

3. başvurusu da yine 2002 yılında. YSK’nın milletvekili olamayacağı kararına itiraz etmek için AİHM’e gidiyor bu kez.

Ne kadar trajik değil mi? Demirtaş’la ilgili AİHM’in kararını siyasi bulan Erdoğan, kendisiyle ilgili Türkiye’deki mahkemelerin kararlarını siyasi bularak AİHM’e başvurmuş. Hem de tam 3 kez.

AİHM Bizi Gerçekten Bağlamaz mı?

ABD CAATSA yaptırımı uyguluyor, bizi bağlamaz diyorlar. Avrupa Birliği yaptırım tehdidi geliyor, bizi çok da ırgalamaz diyorlar. Ama dönüp dolaşıp, sözüm ona çok karşı oldukları, ABD ve AB ile ilgili en sıcak, en dostane mesajları veriyorlar. Yeni yeni sayfalar açmak istiyorlar.

O bizi bağlamaz, şu bizi ırgalamaz diyorlar demesine ama bal gibi de bağlıyor. AİHM’in kararı Türkiye için bağlayıcı. Türkiye kendi anayasasında AİHM kararlarına güvence vermiş durumda. Olası yaptırımlar Türkiye’yi Avrupa Konseyi’nden atılmaya kadar götürebilir. Bununla da sınırlı kalmayıp AB-Türkiye ticari ilişkilerini etkiler.

Erdoğan Neden AB’yle İlgili Dostane Mesajlar Veriyor?

Şimdi önce Erdoğan’ın AB’yle ilgili verdiği olumlu mesajların arka planına bakalım. Sonra da AİHM’i neden karşısına aldığına bakacağız.

20 Ocak’ta ABD’de Biden başkanlığı devralıyor. Şubat ayında NATO liderler zirvesi, Mart ayında AB liderler zirvesi var. Avrupa Birliği Türkiye’yle ilgili aşamalı yaptırım kararları aldı, bunu da Mart ayındaki zirveye bıraktı. AB’nin bu kararını Mart’a bırakmasının sebebi de öncelikle ABD’de Biden’ın başkanlığı döneminde Türkiye’yle ilgili alınacak kararları görmek istemesi.

Yaptırımlar Türkiye’yi Nasıl Etkileyecek?

Biden henüz koltuğa oturmadan Türkiye’yle ilgili yaptırımlar devreye sokuldu. CAATSA yaptırımları küçük gibi görünse de F-35 savaş uçakları Türkiye’nin savunma stratejisinde çok önemli bir yer tutuyordu. F-35 projesinden çıkarıldık. Türkiye’nin parasını ödediği ve ortak üretiminde yer aldığı F-35 savaş uçaklarının satışı durduruldu. Uçaklara el konuldu. ABD, Türkiye savunma sanayii başkanlığına ihracat lisansı vermeyecek. Türkiye F-35 projesinde parça üreten ülkelerden biriydi ve buradan 9 milyar dolar geliri de kaybetti. Türkiye’nin savunma sanayii alanındaki ithalatının %45’ini ABD’den yaptığını da unutmamak gerek. İşte küçük gibi görünen CAATSA yaptırımlarının Türkiye’yi nasıl etkileyeceğini görüyoruz.

F-35’lerle ilgili tablo pek iç açıcı değil. Peki S-400’lerde durum farklı mı? Cevabımız hayır. Zaten CAATSA yaptırımları Türkiye S400’lerden vazgeçmediği için devreye sokuldu. S-400’lere 2,5 milyar dolar ödedik. Parası ödenmiş teçhizatı Türkiye hala kullanamıyor. Personele eğitim verildi ama S-400’ler faaliyete geçirilmedi.

Ocak ayında Biden’ın başkanlığa gelişi, Şubat’ta NATO zirvesi ve Mart’ta AB liderler zirvesi. Eğer bu önemli gelişmeler öncesi Erdoğan ABD ve AB’yi memnun edecek yönde adımlar atmazsa CAATSA yaptırımlarından çok daha geniş ekonomik ve siyasi sonuçlar Türkiye’yi bekliyor olacak. İşte Erdoğan’ın AB ile ilgili olumlu mesajlarını bu kapsamda yorumlayabiliriz.

Erdoğan Çok Sevdiği AB’yi Neden Karşısına Aldı?

Peki Erdoğan “geleceğimizi görüyoruz” dediği Avrupa’yı karşısına alacak açıklamaları neden yapıyor? AİHM’i neden karşısına alıyor?

AKP’nin ekonomiyle ilgili verdiği olumlu mesajların halk nezdinde bir inandırıcılığı kalmadı. COVID’le mücadelede başarı söylemi de safsatadan ibaret. AKP dış politikada da milliyetçi söylemler üretebileceği bir pozisyonda değil. İdlib’de Rusya’yla anlaşma sağlandı. Libya’da diplomasi süreci işliyor. Doğu Akdeniz’le ilgili Oruç Reis gemisine Antalya Körfezi’nde verilen görev, AB ve ABD’ye karşı ‘geri çekilme’ olarak yorumlanıyor. Dağlık Karabağ’daki gerilim de Rusya’nın devreye girmesiyle beklenenden hızlı sönümlenmiş durumda.

Dış politikada, ekonomide, salgında aradığını bulamayan AKP için muhalefeti ve HDP’yi kriminalize etmek çok elverişli bir hal alıyor.

Erdoğan bir yandan hukuk reformlarından söz ediyor. Diğer taraftan bir gün Anayasayı, diğer gün Anayasa Mahkemesini, öbür gün ölçeği daha da büyütüp Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni karşısına almaktan vazgeçmiyor. İnandırıcılığını ve tutarlılığını yitirmesi, iktidar açısından daha büyük çelişkileri açığa çıkarmaya devam ediyor.