2017’ye dönüp baktığımda ne görüyorum?
 
- Bütün baskı ve zorbalığa karşı milyonlar 16 Nisan’da iradesini ‘hayır’da birleştirdi. Hayır kazandı, YSK çaldı.
 
- Toplum, hukuksuz bir şekilde milletvekilinin tutuklanmasına karşı iradesine sahip çıktı. OHAL rejimine karşı çıkan milyonlar Adalet Yürüyüşü’nde buluştu.
 
- Nuriye ve Semih, iradelerini ortaya koyarak OHAL rejiminin kirliliğini bütün topluma gösterdiler.
 
- İktidarın beslediği cinsiyetçilikle artan saldırılara karşı kadınlar ‘kıyafetime karışma’ dediler.
 
- Sendikal hakları ellerinden alınmaya çalışılan, sonsuz bir güvencesizlik dayatılan cam işçileri Edirne’den İstanbul’a yürüyüşe geçti. Yine aynı şekilde Posco Assan işçileri Kocaeli’den Ankara’ya yola çıktı.
 
Eğitim alanında koca bir müfredatın bilimsellikten uzaklaştırılmasına karşı öğrenciler, öğretmenler, veliler her bir gerici uygulamanın karşısına birlikte çıktılar.
2017 yılına baktığımda bu ve bunlar gibi birçok mücadele örneğini görüyorum.
 
Bütün demokratik kazanımların, bir kişi ve şürekası yararına ilga edilmeye çalışıldığı bir yıl. Diktatörlük heveslilerinin heveslerini kursağında bırakmak isteyen milyonların mücadelesini var etmeye çalıştığı bir yıl.
 
2017’nin son dönemeciniyse AKP’nin yeni KHK’larıyla bitiriyoruz. Herkesin bildiği gibi 15 Temmuz’u fırsat bilen AKP, ülkenin yönetim biçimini KHK’lara bağladı.
 
Yeni KHK’ların en öne çıkan maddeleri sivil çetelere cezasızlığın yolunu açan madde ve tek tipi zorunlu hale getiren madde oldu.
Sivil çeteler için çıkarılan maddeye AKP içinden de sesler yükseldi. Abdullah Gül’ün çok konuşulan tweeti, Bülent Arınç’ın bunu retweetlemesi, Erdoğan’ın Gül’e cevabı. Gül’ün Cuma çıkışı açıklaması. Son olarak Gül, “11. CB Ofisi” hesabından atılan tweetlerle restleşmeyi sürdürüyor.
 
Abdullah Gül’ün bu maddeye karşı çıkıyor olması önemli. İlk kez restleşmeyi bu kadar ileri taşıdı. Elbette Gül’den medet umacak değiliz. Ancak Gül’ün bu çıkışı yapmasıyla yapmaması arasında fark var. İktidar içindeki her kırılma, bir başka güçsüzlüğü ortaya çıkarıyor. İktidar mensupları açısından meseleyi savunmak zorlaşıyor. 16 Nisan referandumunda şaibeli olarak ve kıl payı kazanan iktidarın, tek vücut olmadığını gösteriyor. Bu yüzden bu meseleyi yalnızca ‘ondan mı medet umacağız’ düzeyinde ele almak sığlık olur.
 
KHK’daki maddeye sağ koalisyondan tek tepki gösteren isim Gül değil. MHP’den Atilla Kaya yeni KHK’ları “hukuk devleti anlayışının konulduğu tabuta son bir çivi çakmak anlamına geliyor” diye yorumladı. Kendisine MHP yönetiminden gelen yanıtta ‘partimizin görüşlerini yansıtmıyor’ denildi. AKP’nin son dönem destekçilerinden BBP, yeni KHK’ları genel olarak desteklese de cezasızlıkla ilgili maddede değişiklik yapılması gerektiğini açıkladı. Çok sayıda iktidara yakın isim ve özellikle hukukçular da bu maddenin değiştirilmesi gerektiğini söylediler.
 
Bu karşı çıkışlar, bu maddenin yalnızca sol değil önemli bir sağ kesim tarafından da desteklenmediğini gösteriyor. Yani, genel anlamda iktidarı destekliyor olsa da Saray’ın sivil çetelerinin oluşmasını toplumun önemli bir kesimi istemiyor.
 
KHK’lar çıktıktan hemen 1 gün sonra AKP Sözcüsü Mahir Ünal ve diğer AKP’lilerin çıkıp “Kesinlikle 15 ve 16 Temmuz’u kapsıyor” demesi bir geri adımdır. Madde bilerek belirsiz ve ucu açık bırakılmıştır.
 
Bütün bunlara ve AKP içinden gelen ‘değişebilir’ açıklamalarına karşın Erdoğan çıkıp maddenin değişmeyeceğini açıkladı. Yani bu konuda da müftülük yasasında olduğu gibi ‘isteseniz de istemeseniz de geçecek’ tavrı hakim.
 
Bu tavır, Saray’ın güçsüzlüğünü aynı zamanda içinde bulunduğu çıkmazı gösteriyor. Zira destek aldığı kesimlerin ‘ifade değişikliği’ önerisini bile kabul edemez durumda. Başka yolu olmadığını düşünüyor. O veya bu biçimde kendisine yönelecek tehditlere karşı ‘suç işleyecek’ kesimleri cesaretlendirmek istiyor. Toplumdan güç (oy) alamadığı durumlar için kendisini garantiye almak istiyor.
 
Bir haftadır KHK gündeminin konuşulmasıyla birlikte solda bir kesimin ‘iç savaş’ uyarılarıyla karşılaşıyoruz.
Saray kendi sivil çetelerini oluşturmak istiyor. Altın varaklı koltuğunu seçimlerle veya seçimler olmaksızın sağlama almak istiyor. (Gerekirse) iç savaşa hazırlanmak istiyor. Bunların hepsi doğru.
 
Ancak iç savaşta değiliz. İç savaş şaka değil. İçinden geçtiğimiz dönemde iç savaşı bugünlerde kullanıldığı biçimiyle anmak, diktatörlüğün felaket tellallığını yapmak anlamına geliyor. Aynı zamanda Saray’ın çaresiz olduğu gerçeğinin önüne perde çekiyor. Siyaseti Saray’ın yaratmak istediği atmosfere yaklaştırıyor.
Bizim felaket tellallarına ihtiyacımız yok. Mağduriyet siyasetine ihtiyacımız yok. Mevcut gidişatı tersine çevirebilecek politikalara ihtiyacımız var. 2017’de böyleydi, 2018’de de böyle olacak.
 
“İsteseniz de istemeseniz de geçecek” siyasetinin dayatıldığı yerde sızlanmak işe yaramaz. Milyonların, KHK rejiminin karşısına çıkabileceği zeminleri oluşturmamız şart. İç savaş tehlikesi varsa, bunun karşısında elimizdeki bütün imkanları kullanmak durumundayız. Meclisin KHK’larla işlevsiz hale getirildiği bu noktada muhalefet partilerinin Meclisten çekilmesi, büyük kalabalıkları rejim karşısında harekete geçirecek bir etki yaratacaktır.
 
“Eline diline dursun”
 
2018’e girerken asgari ücrete yalnızca 199 TL zam yapıp 1603 TL yaptılar. Erdoğan “Asgari ücreti beyefendiler beğenmiyor. Ya eline diline dursun” diye savunuyor. Kendisi 39 bin 71 lira maaş alıyor. Saray'da yaşıyor. Ekim'de kendisine yapılan son yapılan zam 3 bin 776 lira. 16 Nisan referandumunda metropollerde, önemli kentlerde ‘hayır’ diyerek cevap veren emekçiler, bu açıklamaları da görüyor. 1600 TL ile geçinmenin zorluğunu biliyor. 3 kuruşluk zammı çok görenlere emekçiler elbette “Gözüne dizine dursun” demesini bilecektir.
 
Başta söylediğim gibi, 2017 yılına baktığımda milyonlarca insanın mücadele birliği ettiklerini görüyorum. Bütün yeni tartışmalarla birlikte 2018’i de aynı umut ve mücadele azmiyle karşılamamız gerektiğini düşünüyorum. Hepinizin yeni yılını kutluyorum.