Erken seçim kararıyla birlikte seçim süreci tüm sarsıcılığıyla devam ediyor. Siyaseten örneğine zor rastlayabileceğimiz nitelikler taşıyan günler birbirini kovalıyor.
Gelgelelim iktidar mevcut koşullarda bir erk olmayı beceremiyor durumda. Başta ekonomi olmak üzere neredeyse her alanda yönetemedikleri ayan beyan ortada. Her geçen gün -doların 5 TL’ye yanaşması gibi- baştan savamayacakları pıtrak gibi çoğalan başka bir belayla baş başa kalıyorlar. Bu sorunları savma konusunda önceki dönemlere göre çok daha beceriksiz durumdalar.
Bilinmezliklerin çok olduğu bu süreçte medya işin neresinde duruyor?
Ana akım medyaya bakarsak, Doğan medya Ziraat Bankası’nın verdiği hibe niteliğindeki kredilerle satıldı. Ana akım zaten olmayan tarafsızlığını iyice yitirdi. Şimdi en nötr olarak tariflenebilecek sunucuları ve çalışanları bile birer birer gönderiliyor. Doğan medya kanallarına diğer haber kanallarından, nötrden daha nötr sunucular devşiriliyor. İktidarın sözünden çıkmayacak bir medya dışında nihai bir hedefleri var mı, bunu da bize zaman gösterecek. Seçimlerin yarattığı belirsizlik ve seçim sonuçları da elbette ana akım medyanın savrulacağı yönü tayin ediyor olacak.
Bir dönem Kürtler olmadan Kürt sorununu konuşan ana akım medya çizgisi, bugün elinden gelse ana muhalefet hattını temsil edenlerin bile olmadığı ortamda siyaset tartıştıracak bir yere doğru savruluyor. Bu durumun bahsi geçen kanalları daha da çekilmez ve izlenmez hale getireceğini tahmin edebiliriz.
Toplum elbette yüzünü ileriye dönecektir. Anlatılan hikayelere inanmayı değil gerçeğin arayışını tercih edecektir.
Böyle bir atmosferde “özgür basın” oldukça önemli bir yer tutuyor.
Birçok sol/sosyalist akım seçim sürecinde kapatıyoruz kampanyasıyla bir medya boykotuna çağırıyor. Mevcut propaganda eşitsizliği karşısında bir siyasal kampanya yürütülmesi elbette değerlidir. Ancak bunu konuşabileceğimiz alan ancak devlet kanalı olması yönünden TRT düzeyi olabilir.
Bütün bir medya kapsamında konuşmamız gereken durum, kapatmak yerine hep bahsedilen ‘kurucu’ bir siyaset izlemek, buna bağlı olarak ‘kurucu’ bir medya olmalıdır. Büyük düşünebilmenin, büyük konuşabilmenin imkanlarını sonuna kadar zorlamalıyız. Olmayan imkanları var etmek durumundayız. Çöplüğe dönen ana akım ve yandaş medyayla rekabet etmeyi önümüze koymalıyız.
Mevcut alternatif medya çalışmaları ve özgür basın elbette çok kıymetli. Ancak medya açısından, olumsuz anlamıyla, mütevazı düşünmeyi bir kenara bırakmak lazım. ‘Bu kadarı bize yeter’ fikri bizi yerimizde saymaktan öteye götürmez. Halkın özgür basını tercih etmesi için sebebi olmalı. Basın özgür olduğu kadar dinamik olmalı. Gerçekten ‘alternatif’ olmak istiyorsak öncelikle işe kapatarak değil açarak, satılık medyaya meydan okuyarak başlamak gerek. Siyaseten sol/sosyalistler seçim sürecinde ne kadar önemli sınavlar veriyorsa medya yönüyle de doğru hattı kurgulamak hayati önem taşıyor. KHK’larla televizyonların-gazetelerin kapatıldığı, matbaaların basıldığı, gazetecilerin tutuklu olduğu bir dönemi yaşadığımız gerçeği elbette göz ardı edilemez. Ancak önümüze bakmak durumundayız. İmkansızlıklarımız kadar imkanlarımız da var. Yandaş-ana akım medyaya iddialı siyasetle alternatif üretebiliriz. Halkın hakikat arayışında özne olmak istiyorsak dönüp dönüp kendimize bakmak durumundayız.