Bir kaç karakteristik refleks vardır bir konu konuşulurken esnemek veya kaşınmak gibi. Hemen gözünüzün önüne geliverecek konuyu biraz daha açabilirsem.

Netameli, karışık, karşınızdakinin işine gelmeyen konuyu anlatma gayretindeyseniz esneyen bir yüz veya sallanan bir ayak veya  kaşınan biri ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu refleksler, kontrolsüz, engellenemez, bir anda, ok yaydan fırlar gibidir?

Tarih canlı kanlı akarken solun bazı kesimleri bu reflekslerle yakalanıyor, esnemeye başlar gibi mesela “mahallelerde örgütlenelim” deyiveriyor.

Neyse ki karanlık günlerden geçtiğimiz tespiti yaygınlaştı daha doğrusu apaçık ortada. Bir süre önce, seçim dönemleri gelmeden, tablonun kötüye gideceğini söyleyince dokuz köyden kovulurdunuz.

***

Nerede nasıl biteceği kestirilemeyen şu günlerde solun önerilerini dinlemek istiyoruz. Yav zaten toplumun daima buna ihtiyacı vardır. Bunun için kanımızın son damlasına kadar tutarlıyızdır. Değilseniz o ayrı konu.

Şimdi gelen öneri bizleri hiç şaşırtmıyor, sol bilmem kaçıncı kezdir mahallelerde örgütlenmeyi öneriyor. Aslanlar gibi seçim değil sokaklarda olanlar, bu dönemde aslanlar gibi mahallede yer alacak.

Ortadoğu gücü olmak için savaş isteyen, bir halkı bir bölgeyi ortadan kaldırmayı bile önüne koymuş hanedanlık delisini de ancak bu korkuturdu.

Aman konular derinleşmesin, aman zora girmeyelim, konsantre kıvamımızı dünya gözü ile görmeyelim, yıllardır her fırsatta önerilen ama bir türlü bilinemeyen, hiç bir zaman olgusal ele alınmamış “mahalleye gidelim” fikrine geri dönelim.

Konular gelsin geçsin ama biz sarmaşıklarla kaplı uzak diyarlarda beş haneli mahalleye gitme fikrinden çıkıp yüzlerce haneden oluşan üst cadde raddesine bile gelmiş olmayalım. Öyle mi?

Böyle olunca “Gezi’de toplananlar neredeydi?” sorusu cevapsız kalıyor. Aynı “80 öncesinde meydanlarda olanlar neredeydi?” sorusunu cevapsız bırakabilmek gibi. Yandı bitti kül oldu! Solun cevabı bu olamaz.

***

Solun nasıl güç kaybettiği, nasıl güç kazanacağı bizim için hayati bir konu. Bu babta gidişat bir dönem öncesi olduğu gibi Kürt halkına yapılan zulüm etrafında dizilmek durumunda kalırken meselenin bir de şöyle bir tarafı var. Solun milliyetçilikle imtihanı nerede başladı, nerede sürdü, nerede bitecek?

İddiasını ülke sathını terk ederek  mahalleye gitmeye kadar çeken sol, milliyetçilikle doğru bir tartışma yürütse başka bir merhalede yer alabilir.

Şöyle ki, Kürt siyasi hareketinin önermesi ile Türkiye geneline bir hamle yapıldı, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine girildi, çok iyi oldu ve barajın alt edilebileceği gerçeği dirildi. 7 Haziran genel seçimlerinde de %13 olduğumuz gerçeği adeta “onu başkan yaptırmayarak” Erdoğan’ın ve AKP’nin suratına inme gibi indi. İşte geldik “neredeler” sorusunun cevabına; Gezi Heyulası doğru siyaset semalarında dolaşıyordu.

***

Türkiye çapında diktatörün durdurulması raddesine, Kürt siyasi hareketinin önermesiyle gelinmesi solun belli bir kesimi için ciddi sorun teşkil etmişti. Tam tersi olması gerekirken, en derinde tartışmanın özüne inilebilse sorulan soru şuydu gibi görünüyor; Kürt halkı genele nasıl talip olabilirdi? Bu nedenle solun bir kısmı gidişata karışmamak için elinden ne geliyorsa yaptı aklına ne geliyorsa söyledi, derken derken kaslar yağ bağladı.

Şimdi faşizmin bilindik borusu bu sefer rejimi değiştirerek diktatör için ötmeye başladı. Bölgede bir zaman dağları dümdüz etmek isteyenler bugün Davutoğlu deyimiyle “gerekirse ev ev” diyerek Kürt halkına ne yapmak istediklerini açıkça ilan ettiler.

***

Milliyetçiliğin kökenlerine ciddi bir çaba ve iyi bir polemik dili ile Hayali Cemaatler kitabında ele alan önemli bir değerlendirmeyi bence sol için bırakmış olan Benedict Anderson’ı bir kaç gün önce kaybettik.

Geriye bıraktığı değerlendirmeler önemli, diyor ki;  “Milliyetçiliğin Marksist teori için rahatsızlık veren bir anomali olduğunu ve tam da bu yüzden hesaba katılmaktan çok hasır altı edildiğini söylemek daha doğru olur.”

Aynı kitabında yazar Eric Hobsbawm’ın “Marksist hareket ve devletler yalnızca biçimleri bakımından milli olmakla kalmadılar özlerinde de öyle yani milliyetçi oldular.” sözünden yola çıkarak, bazılarına polemikçi gelebilir ama şöyle demiş “Bu eğilimin sürmeyeceğini düşündürecek hiç bir işaret yok”.

Bu değerlendirmeye esnemeden kulak verecek olursak ne diyeceğimizi ve nerede olduğumuzu olacağımızı bir daha bir daha ölçüp biçsek dünyanın ve halkların hayrına olacak.