Son dönemlerin içeride ve dışarıda savaş politikasının iflasının açıkça ortaya çıktığı süreçlerden geçiyoruz. Davutoğlu yapayalnız ve hüsranla kaldı.
Fakat Davutoğlu Erdoğan’ın Kanatları Altında.
Toplum katında 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde savaşa karşı mücadeleyi büyütmenin en gerekli zamanlarından geçtik.
Beytüşşebap’tan gelen son haberlerin bir yanında; “Neden İHA’lar çalışmadı ve daha çok bombalar düşmüyor, daha çok ölüm haberleri gelmiyor?”, bir yanında da gittikçe güçlenen “askerle değil siyasetle çözülsün” sesi yükseliyor.
Yazarın birinin de isteği, dağlara kışın erken gelmesi. Sorunumuzu karın yağması çözecek. Akıl fikir parayla değil aslında ama...
BDP yepyeni bir sayfa diye ilan ettiği siyasi çözüm adımlarına devam etmesine rağmen cevapsız bırakılıyor. Gözü dönen hükümet algısı BDP’yi dışarıda bırakmakta hiç şaşmıyor.
Kürtler’i siyasetsiz kılmanın, kışkırtılan savaş ortamının hiç bir işe yaramadığı nesnel sınırlarına yaklaşıyor.
Yasakçı, darbeci, katliamcı, devlet geleneği, Demoklesin kılıcı gibi sallandığından genel milliyetçi eğilim nesnelliği de devam ediyor.
CHP, Meclis önerisi ile siyasi çözüm konusunda atmış olduğu olumlu adımı durmadan tekrarlamanın ötesine geçemiyor.
BDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kalkmasına katılarak çözümden uzaklaşıyor.
Parti Kapatma Meraklısı AKP
Ne Meclis’te çözüm ne de siyasi çözüm önerileri hükümetin derdi. Ölüm haberlerinin çoğalmasına rağmen, elinin tersi ile itip siyasi adres olan partiyi kapatma nağraları atıyor.
Hani partiler kapatılmayacaktı pek Sayın AKP?
Bir anda “28 Şubatçı” oluverdin.
Sanki Kürtler’in seçilmişlerini az yasaklamışlar ve muratlarına ermişler gibi BDP’li vekilleri, dokunulmazlıklarını kaldırmakla tehdit ediyorlar.
Binlerce Kürt siyasetçisi tutsak olmasına rağmen, milyonları temsilen mücadele devam ediyor. Devletin tanklarına bile halk kendi sembollerini asıyor. İçişleri Bakanı şehirde gezemiyor.
Çözümün adresi Meclis ve siyaset zemini iken, saldırılara, ölümlere, bölgeye, dış siyasete ve halkın arasındaki gittikçe tırmanan gerilime terk edilmiş durumda.
Kürt sorunu çözülmedikçe ölümlerin sınırı da genişliyor.
Cemil Çiçek’in ortaya atmış olduğu mutabakat metni devletin statükocu terör dili üzerine kurulu anlayışını temsil etse de bir çare olarak görülebiliyor ne yazık ki. Metin, AKP’nin kendi içerisindeki farklı eğilimleri de ortaya serdi.
Erdoğan’ın büyüklendiği gibi değil; karşımızda yekpare bir güç yok yani. Herkesin eli bir başka tetikte. Herkes sotede sırasını ve fırsatını bekliyor.
Erdoğan’ın bu kadar büyüklenmesi tüm kesimler için rahatsızlık yaratan büyük bir olgu haline geldi.
AKP’nin siyaseti çamura belendikçe beleniyor. Balçık gibi çıkamadığı bir zalimliği örüyor. Halkların düşmanlığı, savaşın memleketi nerelere sürüklediği umurunda değil.
Devlet ve toplum arasındaki açı artmanın da ötesinde keskinleşen mızrağa dönüyor.
Gençlik Susmadı Susmayacak
Gözü dönen bu saldırgan siyaset anlayışı her yere; halkımıza, işsize, gençlere aynı saldırganlığı gösteriyor.
Harçları için mücadele eden gençliği de, daha bismillah okullar açılmamış susturmaya çalışıyorlar.
Gençler okullarında stant açarak yeni öğrencilerle buluşmaya çalışırken ve bunu her sene düzenli yaparken, karşısına hem ÖGB’leri hem de çevikleri dikiyorlar.
Gençlerin 30 senelik mücadelesini hazmedemiyorlar. 30 sene geriye çekmek istiyorlar.
Bak git AKP sen Osmanlı’ya! Toplumun hiçbir katı geriye gitmeyecek.
Aklımız, ellerimiz neleri kazanmış nerelere gelmişiz.
Yıllardır söke söke harçları kaldırma mücadelesini kazanmış gençlik susar mı sandın? Pek yanıldın Başbakan pek yanıldın!
Sen ÖGB’leri, çevik kuvveti daha sınıflarına, derse girmemiş öğrencilerin karşısına diktin yaa...
Rezil oldun, daha da rezil olacaksın. Gençleri, hepimizi öfkelendirdin şimdi, göreceksin.
Sandın ki okula yeni gelen gençlerle “ideolojik gençlerin” arası açılır. Yanılıyorsun gerçek yüzünü gören gençlik öfkeyle örgütlü mücadeleye koşuyor.
Halin yaman senin Başbakan!
Sibel uzun/ sibel050104@gmail.com /05.09.2012