Koalisyon görüşmeleri başladığından beri AKP’liler ısrarla sürece istikşafi diyorlar. Ömer Çelik her açıklamasında defalarca tekrarlamaktan kendini alamıyor. Koalisyon dememeye çok dikkat ediyorlar, koalisyon fikri yerleşmeyecek ya. İstikşafi kelimesininbilinen manasıyla keşfetme düzeyinde kaldığını anlatıyorlar, koalisyon düzeyine gelemeyeceğini vuruyorlar kafalara. Kafalar açılmasın hep kafalara vurulsun değil mi?
Memleket yangın yeri AKP’liler sonsuz bir keşif gezisinde. Herkesin büyük bir nefretle IŞİD’i AKP’lilerin ısrarla DAİŞ olarak tanımlamaları da bu hareket tarzının devamıdır. Orada da yaygın nefretten sıyırarak hafifletme çabasını yerine getirmiş oluyorlar ve Türkçe'yi kenara koyup Arapça'yla yol almış oluyorlar.
En son görüşmeden çıkan Ömer Çelik gayet sakin çünkü top onda değil, olanlar ona olmuyor. Gazeteciler çırpınıyor, tüm memleket çırpınıyor, CHP de çırpınıyor “koalisyon kurulur da gidişat son bulur mu” diye ama yanıt: “bugün git yarın gel” şeklinde oluyor. Erdoğan dururken Ömer Çelik, Davutoğlu mu yanıt verecek?
Gazetecilerin sorularına “o kadar kolay değil” diye fırça atıyor ama AKP’lilerin erken seçim değerlendirmeleri ortalıkta gayet net dolanıyor, o saçma koalisyon şiirini bile yaptırmışlar düşünün artık. Zaten sağcı siyasetçilere her sorulduğunda demokrasinin öyle kolay olmayacağını anlatırlar. Koalisyon, seçim, barış, çözüm, hak, hukuk öyle kolay değildir. Onlara göre halka bahşedecekler ya o kadar kolay olmamalı.Halklar barış ortamını hak etmez, daha fazla düşünür, daha fazla ister, daha fazla gelişir bu nedenle hep zor olduğu anlatılmalıdır. Hele AKP için halkın demokrasiye ilgisi akıllara zarar bir durumdur. Sağcılar çözümün karşısında sağcılar savaşın yanında sağcılar darbecilerin arkasındadırlar, hep puslu havanın varlıklarıdırlar.
Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan çoktan bellidir, AKP erken seçim açıklaması yaparken bir dayanak noktasına ihtiyaç duyduğundan görüşme turunu tamamlamaya çalışıyor. Geçici hükümet oldukları için bir yandan bu kanlı süreçten sorumlu olmamış gibi oluyorlar. Diyecek ki “görüşmeleri büyük bir titizlikle yaptık ama CHP yan baktı çamura battı,ekonomiyi kurtaracak projelerin durdurulmasına izin mi verecektik?”.
Barışın o kadar kolay olmadığını söylüyorlar ama biz de onlara şunu söylüyoruz “asıl sizin durumunuz kolay değil. Onca çözüm süreci döneminden sonra dönüp bu ortamın makul olduğunu nasıl anlatacaksınız? Üzerine şerbet içer gibi nasıl oy isteyeceksiniz? O oyları almadığınızda ne yapacaksınız? Hep ölümlerin olmaması ile övündünüz durdunuz, iyi de oldu, bu saatten sonra “öldüler bizim alakamız yok” diye nasıl kabul ettireceksiniz?”
Fıtrat ayarları derken katliamcılarla el ele vermeyi de kastediyorlardı. Darbeciler başa geçsin, çözümsürecinin yerine çözümsüzlük hakim olsun, ölüm haberleri her yeri sarsın. Bu arada ekonomi göçecekse göçmüş olacak, yolsuzluğun üstü örtülecek.
Boşuna Mardin’de 13 köylünün yargısız infazını yapmış işkence tecavüzden yargılanıp aklanmış Musa Çitil gibilerine özellikle Diyarbakır’da komutan olması için terfi vermediler.Darbecileri, katliamcıları mahkemelerde sırayla aklarken bugünlere saklamışlardı.
İşte Diyarbakır Cezaevi’nin ortamını diriltme fırsatını bekleyenler hemen hortladı, ilk buldukları fırsatta IŞİD’in yöntemlerine sarıldılar. Kürt Halkı diye yere yatırılıp gırtlağın patlarcasına bağırırsan cevabını alırsın, halkın suratında patlayacak öfkesini çoktan hak etmişsinizdir. Hiç bir halk bu muameleyi affetmez.
Emin olun halkların affetmemesi bizi kurtaracaktır. Savaş çığırtkanlarının hiç birinin bahşetmeyi planladığından bize hayır gelmez. Bu gidişat bahşetmek kapsamında ele alınamaz, halkların barışı el birliği ile nasıl kazanacağına bakılır. Bu da en genel ile en genel siyaseti aklımızla işlemekten geçecektir. Sandıkta Erdoğan’ın başkanlığını durduranlar barışı da kendi elleri ile kazanacağını çok iyi biliyorlar. Erdoğan’ın zoraki savaşı değil halkların ana sütü gibi hakkı olan barış bize öyle bir layıktır ki görecekler.