Pozantı Cezaevi’nde yaşananlarla ilgili Başbakan tek kelime etmedi. Bu sorunu kabul ettiğinin, uygulamanın süreceğinin bir göstergesi.
Biliyorsunuz gençler işsizliğe, harç zamlarına karşı çıktığında, faşizme karşı direndiğinde Başbakan havalara zıplıyor.
12 Eylül darbesinden sonra çekilen, cezaevleri gerçeğini anlatan, Yılmaz Güney’in Duvar filminin bir sahnesinde çocuklar cezaevi koşulları ile ilgili dilekçe verirler, dilekçeleri gaddar bir aşağılamayla çöpe atılır. Oysaki orada çocukların haklı talepleri, şikayetleri yer alır. Çocuklara uygulanan zulmün sonu yok gibidir.
Bir sahnede de gözüne kestirdiği bir çocuğu gardiyan gece gelir ve tecavüz etmek üzere götürür. Tüm çocuklar uyumaz, görür ama çıtını çıkaramaz. Çocukların hepsi biriken acılarının yarattığı bilenmeyle keskin bir kılıca dönerler. Filmin bir çok sahnesi bugün karşımıza çıkan tablo ile aynıdır.
Resmiyette 23 Nisan Çocuk Bayramı’nın yaklaştığı şu günlerde hükümet, Türkiye cezaevlerinde çocuk politikasının aslını ortaya seriyor. Sözünden çıkmayan çocuklara bayram, beğenmediği nesile cezaevlerinde her türden kötü uygulama.
Kadın cinayetleri, tutuklu gazetecilerden sonra tutuklu çocuklarda da dünyada üst sıralardayız.
Çocuklar, dindar nesil, 4+4+4 kesintili eğitim politikasından sonra şimdi de bu tehditle karşı karşıya.
Pozantı zulmü ortaya çıkalı bir kaç sene olmuş aslında. Gaziantep Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 2009 yılında Adalet Bakanlığı izniyle Pozantı'da çocuk tutuklularla görüşmüş ve bir rapor hazırlamış bu rapor bakanlığa sunulmuş.
2009’da eziyet sonucu öldürülen Yasin Akyüz’ün davasında ihmal gerekçesiyle yargılanan 7 infaz koruma memuru hemen beraat ettirilmiş. Yıllardır bilinen gerçeklere göz yumulmuş, geçit verilmiş, onaylanmış. Sorumlulara “Yürü ya koçlarım!” denmiş.
Haziran 2011’de Akdeniz Belediyesi Kadın Danışmanlık Merkezi'nde Hekim olarak çalışan Didem Gediz Gelegen Türkmen gazetemize bu konu ile ilgili şunları ifade etmiş "Örneğin çocuklardan bir tanesi, çok küçük yaştaki bir çocuğun koğuş sorumlusu tarafından zorla yatağına alındığını, onun çığlıklarını duymamak için kulaklarını kapattığını anlattı. Bunların hepsi ruhlarında derin yaralar bırakacak olaylardı ve çocukların hem birbirileriyle ilişkilerini hem de dünya ile ilişkilerini derinden yaralayan meselelerdi". Bunların hepsi bir suç.
Pozantı Cezaevi’nde yaşananları haber yapan DİHA muhabiri Özlem Ağuş ve haber yaptığı T.T. hemen sonrasında tutuklandı. Ve yaşananların bir ilk olmadığını açıkladı.
BDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu’nun raporuna göre Sincan Cezaevi’ne atanan aynı müdürün tehditleri, diğer yetkililerin terfi alması eziyetin burada da devam edeceğini gösteriyor. Çocukların Ankara’ya nakledilmesiyle çocukların ailelerine yakın olması engellendi. Davalarından uzak bir diyarda olması, nakil araçlarındaki bitmek bilmeyen eziyet de anlamına geliyor.
Türkiye güya Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne imza atmış bir ülke. Bu sözleşmeye göre bu yapılanlar ağır hak ihlali. Fakat devletin bir sözleşmeye imza atması işten bile değil.
Türkiye’de kadın cinayetlerinin önüne geçilmesi için büyük yaptırımlar getiren İstanbul Sözleşmesi’ne de imza atmış bir ülke fakat uygulamanın sözleşme ile alâkası yok. Hala katillere indirim verilebiliyor. Kadınlar korunmuyor, ölmeye devam ediyor.
Zarfın her yanına imzayı gözü kapalı atan devlet mazrufta kılını kıpırdatmıyor.
Devlet katında Hrant Dink’in eli kanlı katili Ogün Samast da Münevver Karabulut’u vahşice öldüren Cem Garipoğlu da çocuk görüldü. Mahkeme günlerinde toplumun gözüne sokulurcasına cezaevinde yemekten ve bakımdan sürekli irileştiği gösterildi. “İçerde katillere iyi bakıyoruz ha!”
Katillere devletin çocuk uygulaması da Pozantı Cezaevi’ndeki Kürt siyasi çocuklara devletin çocuk uygulaması da suçtur. Asıl yargılama burdan başlayacak.