Kürt sorununun güncel dönemecinde baharın gelişinin yaratmış olduğu bir gerilim var. Gazetelerde, KCK tutuklularının serbest kalmasını sağlayacak yasa hazırlığının olduğu yer alıyor. 

Görüşmeler devam ediyor, etmeli. Kaçınılmaz olan süreç derinden ve gizliden ilerliyor görünüyor.
Açıktan ilerleyen faşizm ise Newroz’a damgasını vurdu. Yıllardır gününe bakılmadan büyük bir kitlesellikle, coşkuyla kutlanan Newroz zorla, zahmetle, şiddetle zehir edildi. Hocalı’da ağzını açıp Newroz açıklaması ile kapatan İdris Naim Şahin bu sürecin bir sureti. 
Yine yeni yeniden var olan çözümü yaratacak Kürt vekiller, Kürt Halkı her türlü menfur baskıya uğratılıyor. Gözaltılar, operasyonlar, tehditler, tutuklamalar, gazlar, coplar aralıksız sürüyor.
Başbakan kendi ağzıyla Afganistan’da hayatını kaybetmiş olan 12 askerin açıklamasını yaparken büyük devlet olmanın gereklerini anlatıyor. Evet işte biz de bunu diyorduk. Avrupa, Amerika işsizlikten, krizden kıvranırken “biz bambaşkayız” nağraları atıyordu ya hükümet. İşte başka değiliz başbakanın dediği gibi büyük devlet olmanın gereği olarak 12 asker hayatını kaybediyor, adım adım diğer büyük devletler gibi büyük işsizlik krizine doğru gidiyoruz. Bunalımlarda iyice açığa çıkan faşizmi yaşıyoruz.
Büyük devlet olmanın gereği ölüm ölüm üstüne...
Yetkililerin ölümlere, katliamlara yaklaşım biçimi yenisine davetiye çıkarır nitelikte. Her ölüm haberinde yıkılıyoruz devlet yetkilileri konuşuyor her yerimiz öfke seliyle doluyor. 
Konuşmayın, uygulamayın çekilin, bırakın, gidin, defolun! 
Ölümleri yaratanların ölüme saygısı nereden olsun ki? Matem hakkını nereden anlasın ki?
Bir dizi gelişme devletin milliyetçilik, faşizm eli ile dizginlerini boşa aldığını açıkça gösteriyor. Binlerce Kürt seçilmişin tutuklanması,
Hrant’ın katillerinin serbest bırakılması,
Roboski’de 34 Kürt köylüsünün öldürülmesi,
İçkale’de yerin altından çıkan kemiklerin cevapsız kalması, 
Hocalı Mitingi’nde yaratılan milliyetçi nefret, 
Pozantı Cezaevi’nde çocuklara yapılan şiddetin ortaya çıkması, 
Sivas Davası’nın zaman aşımına uğraması ve başbakanın “hayırlı olsun” şeklinde yorumlaması, 
Kütahya’da Kürt işçilere saldırılması,
Üniversitelerde “Sivas’ın Hesabı Sorulacak” diyen gençlere, dindar neslin “yaktız yine yakarız” diyerek saldırması,
Newroz kutlamalarına polisin saldırması ve gaz bombası sonucunda Metin Lokumcu’da olduğu gibi Hacı Zengin’in hayatını kaybetmesi,
Batman’da vekillerin olduğu otobüsün camlarının taşlanması, gaz bombası ile doldurulması arabadan uzaklaştırılmaya çalışılan Ahmet Türk’ün kendisinin ifade ettiği gibi polisler tarafından yumruk darbeleri ile saldırılması.
Tek Newroz vardır.
Anlamı için gereksiz yere kitâbi bilgiye başvuranların şunu bilmeleri gerekiyor. Kürtler ve bugün Türkiye toplumu için inkâr siyasetine rağmen direniş gününün adıdır.
Tarihin hiç bir zalimi değiştirememiş, laf cambazlığı ile egemen siyasetin kalemleri mi değiştirecektir? 
Almış bugünü yürümüş Kürtler. Gerçek tarih ancak bu olguya dayanabilir. Tüm destanlar gibi tarihin kayda geçtiği şey direniştir. Tarihleşen şey zalimin üstüne yürüyendir. 
Hiç inanıyormusunuz Kürt dili yaygın kullanılıyorsa, Kürtler’in kazanılmış hakları varsa bu mücadele ile alâkası yoktu. Bir halkın yok olması düşünülemez, bir halka ait olanlar inkâr edilemez. Kürtler’in direnişi ve Newroz’u bunu anlatır. 
Ezilenden yana olan herkes, bugün alanlara bir mevsim için değil Kürtler için koşar. Dünyanın gidişatından yana olan, tarihi sorumluluğu olan herkes zulüm altındaki halkların yanına koşar.
Alman faşizmini anlatan filmlerde yaşanan katmanlı acılar film boyunca anlatılır ve son sahnelerde bir güneş gibi Sovyet Ordusu şehirlere girer. İnsanlığın umudu yeşerir, insan olduklarını uzun zaman sonra anladıkları andır. (Hayat Güzeldir filmi, Piyanist filmi)
Durmadan Sosyalizmin dünyaya getirdiklerini, getireceklerini çürütmeye çalışanlar bu evrensel ve tarihsel noktayı hemencecik atlayıverirler.
Bize dün olduğu gibi bugün de Sosyalizmin bir güneş gibi doğuşu lâzım.
Sınıf mücadelesinin büyüdüğü günler lâzım. 
Faşizmi küle çevirdiği günler lâzım.
Bu ölüm siyasetine dur demek lâzım. Omuz omuza ölüm siyasetini def etmek lâzım.
-Meydanı boş sanmayın.