Nereden bakarsanız bakın, 1 Mayıs’ta Taksim’i kazanmak için direnmek solu ve sınıfı diri tutuyor. Taksim’i ana sütü gibi helal görenler çoğaldıkça “1 Mayıs’ta 1 Mayıs alanındayız” sloganı tarihsel anlamına yerleşiyor.

Günler öncesinden ne tür bir tehdit gelirse gelsin bir yolunu bulmak için binlerce insan anlaşmış ve planlamış gibi geleneğe, tarihe, Taksim’e ulaşabilme ihtimaline hazırlanıyor. Tas tamam üç sene doya doya Taksim’de kutlamışken şimdi haydutlukla engellenmesine katlanamıyor. Bu ısrarı sürdürmek, meydana ulaşabilmenin tüm devrimci ihtimallerini çoğaltmak da bize düşer.
İşçi sınıfı sözünü söyleyecekse en net şekilde Taksim’i kazanma mücadelesi yolunda söyleyecek. Türkiye’de 301 işçi devletin taşeron sistemi yüzünden göz göre göre ölürken istedikleri yerde istedikleri şekilde bayramlarını yapmalarını devlet engelliyor. Daha da ne olsun? Bir ülke yönetiminden daha nasıl bir gaddarlık çıkabilir ki?
Bu ülkenin kaybedilmiş tüm evlatların hesabını soran anneleri Galatasaray’ı vermemek için saçlarından haftalarca sürüklendi. Şimdi kale gibi orada mücadelesine devam ediyor. Bu geleneğe sahip çıkmaktan başka çıkar yol olmadığını görmek ve kabul etmek gerekir. Bizim 1 Mayıs’ta gidecek başka bir yerimiz yok. Her 1 Mayıs’ta Taksim’e gitmeye hazırlanmaktan başka yolumuz yok. Dün nasıl emekçilerinse, bugün veya yarın, er ya da geç, Taksim Meydanı emekçilerin olacak. AKP fani bir yasakçıdır. Kalıcı ve yerleşik olan emekçilerin her 1 Mayıs’ta meydanda toplanmasıdır.
Bir sınıfsal bakış açısıyla emekçilere anlatabilecek olan en kararlı söz de bu çerçeve içine oturabilecektir. Bizim Taksim’e varmak için kitlesel buluşmalarımız bile AKP’ye yetiyor. Öyle bir korku öyle bir korku ki şehri bir gün boyunca polis işgalinde tutuyor.
Devlet bu sene makul sayı konusunu 2009’daki “makul çoğunluk” konusu gibi bir kez daha ortaya attı. O zaman “makul çoğunluk” barikatları devirmiş meydanı gürül gürül kazanmamızı sağlamıştı. Misbah Demircan olduğu için kitlesel buluşmalara tahsis edilen meydan DİSK, KESK hedeflediğinde sembolik hale getirilmek isteniyor. Bu çifte standardı kimse ama hiç kimse kabul etmek istemiyor. Herkesin ortaklaştığı makul bir formülü bulmak bizi meydana ulaştıracak görünüyor.
1 Mayıs’ın nasıl kutlanacağına AKP karar vermiş bu da bir lütuf olarak emekçiler tarafından kabul edilecek sanıyorlar, Davutoğlu konuşuyor “…sembolik nitelikteki gruplar karanfillerini koysunlar, sonra da İstanbul’da yasal olarak gösterilen meydanlarda istedikleri kadar kalabalıkla…”. Sembolik başbakandan başka ne beklenir ki.
Taksim Meydanı AKP için bir yanıyla da bir aşamadır. Eğer Taksim’e ulaşma mücadelesinden vazgeçilirse, sonra İstiklal Caddesi, sonra Galatasaray, sonra Tünel. “AKP tipi mutenalaştırma” böyle böyle tamamlanmak isteniyor ama nafile 1 Mayıs’ın tüm neferleri için bir kere daha en çok da AKP’ye “Taksim Geçilmez” i hatırlattı.
Eğer bunca yıldırma, korkutma çabaları bunca insanla boşa düşüyorsa biz buradan yürümeliyiz derim. Taksim’i oldurtmanın türlü türlü yollarını ortaklaştırmalıyız. Her her kesimin insanı tıpkı Gezi gibi Taksim için bir yerde ortaklaşıp toplanmışsa önemli bir fırsat olarak görebiliriz. Meydanı kazanam mücadelesinde gözaltına alınan tutuklanan her kardeşimizin hesabını birlikte sorabiliriz.
***
Nazım’ın dediği gibi Yürümek; yürümeyenleri arkanda boş sokaklar gibi bırakarak. 
Havaları boydan boya yarıp ikiye bir mavzer gözü gibi karanlığın gözüne bakarak yürümek!
Yürümek bir kez daha Taksim için yürümek. Taksim 1977 şehitlerimiz için, Gezi şehitlerimiz için, AKP hukuku bitirdiği için, Taksim herkesi buluşturabildiği için, Taksim’de yılardır emekçiler ve işçi sınıfı en büyük zaferlerini kazandığı için, Taksim’de görecek çok çok ama çok güzel günler olduğu için.