Soma Davası ikinci haftasına girecek. Daha dava başlamadan bir gece önce mahkeme salonunun yanına kurulan SHD (Sosyal Haklar Derneği) BHH (Birleşik Haziran Hareketi) çadırlarına polisin saldırması, sanıklar-mahkeme-hükümet kanadının, iç güvenlik paketine paralel bir şekilde, dava sürecini nasıl gereceğinin ön duyurusuydu.
Nitekim sabah acılı ailelerin bile içeriye girmesi engellenmeye çalışılıyordu. Aileler bu tutumun hükümete ait olduğunu biliyordu ve hepsi bilenmiş bir bıçak gibiydi. Seçimlerle ilgili her seferinde konuşurken “AKP gitsin de nasıl giderse gitsin” hatta bizzat Erdoğan’ı hedef alarak konuşuyorlardı. AKP karşıtlığında kararsızlaşan soldan çok daha sistem karşıtı bir damar vardı.
Daha polis ağzını açtığında aileler yakınlarının ismini haykırıyordu, “bu güvenlik neden eşlerimize de sağlanmadı?”. Hakimin karşısına geçer geçmez de ekrandan koruma altına alınmış olan patron ve üst yöneticilerin salona getirilmesini istediler. Salon inim inim inledi, ailelere kimse güç yetiremedi; “biz yandık onlar da yansın”.
Ne katillerin, ne mahkemenin, ne devletin kaçacak hiçbir yeri yoktu. Acılı bir aile “ben babamla kardeşimi kaybettim siz bu katilleri koruyorsunuz, yüz yüze hesaplaşmak istiyoruz” diyordu. Mahkeme sanıkların salona getirilmesini daha ilk günden karara bağlamak zorunda kaldı.
***
Sanıkların geldiği gün adliye önüne polis etten bir duvar örmüş, ilk gün uyguladığı olağan üstü uygulamaları iki katına çıkarmıştı. Katiller yine devleti ve devletin tüm güvenlik önlemlerini satın alacak kadar zenginlerdi.
Su şişesi korkusu mu istersiniz telefonla haberleşme korkusunu istersiniz neredeyse mahkeme salonuna bir kağıt bir kalemle alındı insanlar. Bir yandan da Soma’da biriken bu öfkeyi dağıtmak için mahkemeyi başka bir ile taşımakla tehdit ediyorlardı.
Ailelerin içini doya doya dökecekleri imkan teker teker ellerinden alınmak istendi. Salonda kimlik tespitinde aileler, isimlerini söylerken sanki tüm Soma’nın hikayesini ve öfkesini ortaya döker gibi oluyordu. Bir isim söylemek bir miting yapmak kadar oluyordu. Mikrofon eline geçince “daha … yaşındaydı” “neden kıydınız yavrularımıza?” ok gibi sözlerle hakimin tüm tehdit düzeyindeki açıklamalarına karşı tavırlarını dile getiriyorlardı.
***
İddianame ve bilirkişi raporunda sanıkların hepsi yok, eksikler elbette var, ama katliamın planlandığını kablosuna, oksijenine maskesine yangın sistemine varana kadar açık açık anlatıyor. Koca katliam davasında salonda devletten bir tane bile bir şahsın yer almaması suçlu olduklarını en açık kanıtı. Günlerce ortamı yatıştıran bizzat tek muhatap kesilen Taner Yıldız nerede?
Tüm sanıkların ve avukatlarının ölen tekniker ve mühendislere sorumluluğu atmaya çalışması beklenen bir durumdu. Komploculuk hat safhada; “biz her şeyi tam tekmil yapmıştık nasıl oldu bilemiyoruz büyük ihtimal bu bir sabotajdı, varsa bir firma hatası onu da ölen sorumlulardan olmuştur.” diyecek kadar ciğersiz olmayı her katil gibi gözü kapalı seçmişlerdi. Yargılananlar arasında 37.000 TL geliri olduğunu açıklayan ailelerin büyük öfke ile andığı genel müdür Ramazan Doğru da var 1.400 TL alan işçiler de var. Ailelerin nazarında ölüm pahasına işçileri kurtarmaya çalışan teknikerler ve işçiler varsa yargılananlar gereğini yapmadılar.
***
Asıl sorumlu, ucuz kömür için ihaleyi onaylayan, “kader” açıklaması ile ölümlere kapı açan, halkı tekmelettiren Erdoğan’dır, Çalışma Bakanı Faruk Çelik’tir, asıl patron Alp Gürkan’dır, Maden İşleri Genel Müdürlüğü’dür, tüm TKİ yöneticileridir. İşçilerin değil patronların hakkını savunan, patron ne istediyse yapan, katliamdan sonra koşarak istifa eden Türkiye Maden İş Sendikası’ndaki sendikacı demeye bin şahit isteyen sendikacılar da hesap vermelidir.
***
Beklenen ve gerçekleşmesi gereken o dur ki “sokak” vurgusu yapanların, tüm seçim sürecini “nedir ki” diye kenara koyanların başta Soma sokaklarını doldurması gerekirdi. Yine gördük ki bu işler “sokak” deyince olmuyor. Pek çok davaya “oyun” diye yaklaşanlar Soma Davası’nda da sınıfta kaldılar.
Gündemin belirleyeni olmaktan envai çeşit nedenle kaçınca tüm gündemlerden çekilmiş oluyorsunuz. Hayatın dev diyalektiği işliyor. Bilcümle kaslar zayıflıyor.
Sınıf için, kapitalizm karşıtlığı için, bu davaya sahip çıkmak herkesin başta solun boynunun öncelikli borcudur.