Öğrencilik yıllarımdan hatırlıyorum faşist saldırılar karşısında tüm kesimler ortak tepkisini ortaya koymak isterdi. En kalabalık en öfkeli yürüyüşleri örgütleme imkanımız doğardı. Rektörlüğün önüne büyük yürüyüşler yapmak en doğru seçenek olarak görünürdü.

Ama ısrarla herkesin katılamayacağı türde eylem önerisi yapanlar da olurdu. Böylelikle kendileri hem genel öğrenci toplamı ile buluşarak ne ve nasıl anlatacağının derdinden sıyrılmış olurdu hem de en kral öneriyi yapmış olarak kenardan ahkam keserdi. Genel ile buluşmaya çalışanlarda kral öneriyi yumuşatan taraf olurdu. Bu önerileri yapanların mücadeleye devam ettiğinden hiç emin değilim. Siyasetlerinin devam ettiğinden de hiç emin değilim. Aklın yolu bir olur büyük ve kitlesel bir yürüyüş yapılırdı ve arkası gelirdi.

Siyasal hedefi olan bir örgütün genel ile bağları kopuk olamaz, hep ama hep toplumun elini uzattığında ulaşabileceği mesafede durmaya çalışmalıdır.

Ama bakıyorum şimdi bilmem on beş sene sonra bu eğilim yaşayabiliyor. Toplum durmadan elini uzattığında “Fizan” kadar uzağa gitmekte hiç ama hiç sakınca görmüyor. Biraz konuyu açarsak ve anlarsak bu duruma Lenin der ki “…kitle partisi veya işçi sınıfının partisi olamazsınız”. Açık açık sekterliğe giden yoldur.

Tam Gezi döneminden daha keskin bir AKP karşıtlığında ortaklaşmak gereken zamanlara gelmişiz tam tersi konuma geçiliyor. Gezi’de, Kobane dayanışması eylemlerinde ortak siyaset ve eylemlilik sürecine girenler en kral konuşup kenara çekilmenin önemini anlatmaya çalışıyor.

Barajın yıkılması bizim işimize gelmez de Erdoğan’ın işine gelirmiş, yıkılan barajdan sonra mecliste mücadele hakkından sanki hep birlikte faydalanmaya çalışmayacağız gibi konuşuluyor.

***

Bolşevikler sonuna kadar bilhassa en sert eleştirileri yaptıkları Menşeviklerle ortaklaşma eğiliminde oldular. Birincisi gerektiğinde en geniş kesimlerle ortaklaşmaya çalışmak yabana atılamaz. İkincisi meclise girmeye çalışmak, meclisi zorlamak yabana atılamaz. Duma’ya giren Bolşevikler (1912) iki sigorta yasasının yapılmasını sağladılar.  Fakat bu yasalar yeterli olmadı sonra Bolşevikler sigorta fonu için işçi hareketinde sendikalardan bile daha etkili sonuç yaratan Çarın oyunlarını bozan bir mücadele sürecini ortaya koydular. Düşünün bir sigorta fonu siyaseti nelere kadir olmuş Ekim Devrimi öncesinde.

Durmadan seçimi, meclisi, barajı yıkmayı, başkanlık sistemini durdurmayı küçümseyen tavırlar nere Bolşeviklerin tavrı nere. Bugün Türkiye’de HDP’nin barajı geçmesi ve başkanlık sistemini durdurması hiç ama hiç yabana atılamaz. Benim fikrim bu eğilimler solda küçük burjuva aydın olma eğiliminin öne geçmesi proleter bilinçle yaklaşmanın geriye çekilmesinden kaynaklanıyor. Proleter bilinç sürekli “biraz daha sıkıştırdık” derdindedir: “Barajı geçtik, geçmek için çok şey yaptık, AKP başkanlığı kazanamadı, kökünden kazımanın yolundayız” demekle meşguldür.

***

Çok yakın zamanda yine hepimizin kucakladığı övündüğü bir süreç yaşadık, Özgecan kardeşimiz için binlerce insan ayaklandı sokaklara döküldü. O gün bugündür kadın cinayetleri mücadelesi daha güçlü daha büyük ve daha yaygın. Ve yıllardır yürüttüğümüz hiçbir süreci kaçırmamak sayesinde sonuçlarını topluyoruz. Pek çok konuya çok ama çok hazırlıklıyız.

Katillere indirimlerin kaldırılarak ağırlaştırılmış müebbet cezası verilmesi herkesin hedefine yerleşti. Bir yasa maddesini yaptırmanın kadınların yaşamı için ne kadar önemli olduğunu bir kesim değil tüm kesimler anlamış bulunuyor. Bu yasa maddesi yapılana kadar bıkmadan usanmadan sonuna kadar peşinde olmak gerekir konusuna binlerce kadın bağlı.

Yasa maddesini kazanmanın arefesine geldik, Erdoğan’ın kadınlar için istediklerini ters çevirmenin virajını alabildik. “Sonuna kadar meclis sonuna kadar sokakları” arşın arşın hem de kaybettiğimiz kadınların aileleriyle ele geçirdik.

İşte bu yüzden bu tür bir mücadelelerin kıymetini bilmek, kulak vermek, deneyimlerinden faydalanmak, ders çıkarmak, hep birlikte omuzlayabilmek lazım.

Emin olun kadınlar yaşamaya devam ettiğinde dünyadaki kapitalizmi daha kolay yıkacağız.