Leman’ın kapağını hatırlarsınız, AKP Cemaat kavgasını anlatmak için yapmışlardı. Yolsuzlukları, ortaya saçılan isimleri Erdoğan’ın çevresine dizerek Muhteşem Yüzyıl’a yapılan bir göndermeydi. Ben sizi yormayım Google’a bakıp TDK veya Wikipedia’dan taramak yerine hemen size müptezel kelimesinin saygınlığını yitirmiş, değersizleşmiş anlamına geldiğini belirteyim. Önemli bir kesim için hükümet baştan beri öyle ama son dönemin gelişmeleri Türkiye’de geniş kesimlerin böyle düşünmesini sağlayacak düzeye geldi de geçiyor. Hemen şunu da ekleyim hayat pahalılığı her şeyin temelini oluşturuyor.
Cumhurbaşkanı parti yönetiyor devlet yönetmiyor. Daha da ne olsun.
Hükümet katında olan biten gerçekten bir “müptezel yüzyıl” havasında ilerliyor. Aralarında inceden dişlerini sıkarak bir hanedanlık kavgası yürüttüklerini izleyebiliyoruz. Erdoğan tipi başkanlık sistemi bir şekilde yutturulmak isteniyor. Anayasa hak getire. Gül de akıllılık edip bu balçığın üstüne bulaşmasını istemedi, aday olmayacağını açıkladı.
Hakan Fidan konusu bu hafta bunun tipik örneği olarak ortaya düştü. Erdoğan ve Fidan görüşmelerini Medine’de yapıyor, mafyanın kır kahvaltısında görüşmesi gibi. O kadar önlem almalarına rağmen demek ki hala dinlenmekten korkuyorlar. Birinci epizot da Hakan Fidan’ın istifasını Erdoğan’ın istememesi, Davutoğlu’nun istemesi, Erdoğan’ın lafının dinlenmemesi, istifanın gerçekleşmesi, AKP’ye üye olması, adaylığını koyması var. İkincisinde de görevinin başına tekrar geri dönmesi var. Sonuç Erdoğan ne derse o olur. Burada MİT’in başındaki ismin AKP’ye üye olması flaş bir konu değil. Zaten istifasından önce de AKP’li gibi hareket ediyordu, ayrıca ona gelene kadar zaten Cumhurbaşkanı partili olarak hareket ediyor. Asıl konu AKP’nin hak hukuku 90’lar gibi yerle bir edecek, toplumu korkunç bir ortama sürükleyecek olan süreci yürütecek temsilcilere ihtiyaç duyması, ona da Fidan uyuyor. Erdoğan’ın Fidan’ı MİT’in başında olmasını istemesinin başka nedenleri de var.
En başa yazalım, Erdoğan diktatör olacaksa Davutoğlu’nun çaktırmadan ya da açıktan Fidan konusundaki farklı tavrının geçerli olmasına engel olmak zorundaydı. Fidan Davutoğlu’nu dinlemiş oldu ama Erdoğan bunu yememeliydi. Ama düşünün sır küpü kişisi nerelerden dönüyor. Demek ki Davutoğlu da bayağı bir hırs yapmış ve ilerlemiş.
Fidan, tapelerle ortaya saçılanlar artık ne kadar sırsa işte o kadar sır küpü. Her türlü rezaletin depolandığı server diyebiliriz. Onun yerine aynı performansta çalışabilir server bulunması çok zor. Ana cihaz tekleyebilir. Ayrıca seçimlerden sonra daha neler neler depolanacak.
Ayrıca partisinden ayrılanların Erdoğan’a ve AKP’ye nasıl keskin bir düşmanlıkla yaklaştıkları da ortada. Bu da Erdoğan’ın korku damarlarından birisidir. Fidan milletvekili olduğunda bir de Erdoğan ile ayrışmanın arasını açarsa, düşünsenize Erdoğan için ne felaket. Bu riske bu karşı Erdoğan tarafından adaylığının onaylanmayacağı da açıktır. Fidan Davutoğlu’nun “cesurdur attığı adımdan geri dönmez” ifadesine uyamadı, “netekim” milletvekili olamayacağını anlayınca geri döndü.
Çözüm sürecinin temsilcisi olmuş ve bu sürecin detaylarını bilen olumlu ve olumsuz karar verecekleri her senaryoya uygun süreci işletme kapasitesine sahip bir AKP temsilcisi. En önemli görevi iç güvenlik paketini başa dikerek Kürtlere ve toplumun pek çok kesimine saldırmak ve baskı altında tutmak olacak. Fidan’ı boşa getirmedi tekrar oraya.
Bizim tarafa gelince bunca göze batan gelişmeye rağmen hedef tespiti ile uğraşmak gerekebiliyor. AKP değil de emperyalizm konuşalım gibi geçebiliyor konular. Abiler ablalar çok açık ki AKP dersindeyiz, emperyalizm dersinde değiliz. AKP sayfasını çalışıp kapatmaktan başka bir yolumuz yok. Emperyalizm bölümünü tekrar etmeyi bırakınız, AKP’nin polisi ve toması üzerimize yürümekte. Bu sizi gerçekten ve somuttan uzaklaştırıyor, kasları zayıflatıyor. Darbecilerin yargılanması sürecinde olduğu gibi gidişatın öyle veya böyle muhatabı olamamakla kalakalmış olursunuz.