Devlet bir yerde güvenlik demeye başlıyorsa tüylerimiz diken diken oluyor. Biliyoruz ki daha fazla polis, asker devleti olmanın yolu yapılıyor. Kapitalizm ömrü sürdüğü sürece hep güvenlik politikalarına başvurdu, başvuracak. Külliyen haksız külliyen eşitsiz olduğu için. Hep bir yerlerde bir eşitsizliğin bir adaletsizliğin üstünü örtmek mecburiyetinde kalacak. Kasasındaki para azaldığında zorbalıkla kaynak bulma yoluna başvuracak. Tüm dünyayı yerle bir edecek olan savaş gibi bir güvenlik politikasına başvuracak.
Biz de darbecileri, katliamcıları yargılanmamış, hep terfi almış ve AKP gibi gittikçe çok daha geri bir güvenlik siyasetine sığınan bir siyasetle karşı karşıyayız. Biliyoruz ki devlete en ufak söz söyleyene korkunç baskı ve hukuksuzluk uygulanmak istenecek. AKP’nin olabilecek en ağır baskı ve faşizm seviyesine ulaşmak istediğinden geçmiş dönemleri yaşayanlar “bunun gibisini görmedik” yorumunu yaparlar.
Bir yanımız işçilerin grev hakkını gasp eden “milli güvenliği bozucu nitelikte olduğundan grev erteleme” kararı bir yanımız meclis komisyonundan geçme aşamasına gelmiş olan “iç güvenlik paketi”. Yeni bir güvenlik kararı ile toplumun tepesine binmeye çalışılıyorlar. Nasıl ki Milli Güvenlik Kurulu, Devlet Güvenlik Mahkemeleri darbe yönetimini hükümetlerle bugüne taşımışsa “daha da beterini yapabiliriz” demek istiyorlar. Darbe sistematiğini, 90’ların işleyişini aşmak isteyen AKP’nin “Yeni Türkiyesi” nin güvenlik diye tutturmak zorunda kaldığını görüyoruz. Her yeri göz altılarla, tutuklamalarla ve infazlarla kaplamak istiyor. Hem de sokakta olan, evinde oturan, ekmeğini kazanan hiç kimseyi atlamadan.
1960’lardan gelen 12 Eylül yasalarıyla düzenlenmiş olan grev erteleme yetkisi AKP’nin elinde 9 grev erteleme kararı ile daha beter bir işleyişe dönüştü. MESS’den gelen açlık ve ölüm düzeni teklifine işçilerin grev kararlılığı göstermesi patronlarda ve AKP’de tam bir panik yarattı. Toplanmamış, gerçek imza şaibesi olan Bakanlar Kurulu ile aynı gün “grev erteleme” kararını aldılar. Ellerinden gelse grev hakkını tamamen ortadan kaldırmak istiyorlar.
Ama bir kere grev kararı her yeri sarmıştı. Zalimin grev erteleme kararı varsa işçinin de iş başı yapsa da “üretimi durdurma gücü” var. Aynen öyle oldu işçiler bazı fabrikada üretimi durdurdu bazılarında üretimi düşürdü ve sendika her yerde eylemlerle direnişe başladı. İşçi sınıfı ile muhalefetin ilişkisi tazelendi.
Gelelim İç Güvenlik Paketi’ne; AKP’nin hırsızlığına hırsız katilliğine katil denmesin de bu paketteki uygulamalarla “gerekirse yoldan geçen herkesi toplarız” fikrindeler. AKP eli ile alt komisyondan geçmiş meclisin önüne gelmiş durumda. OHAL dönemindeki savcı bile devreden çıkarılarak keyfi arama, gözaltı tamamen polise terk edilmek isteniyor. Polisin önüne gerçek mermiler yığılarak yok “ağzını kapattı” yok “elinde taş vardı” gerekçeleri ile açıkça “sokak ortası yargısız infaz” yapmasına teşvik verilmek isteniyor. AKP’nin polisinin “valinin canı istedi size İstiklal Caddesi’ni kapattı” keyfiyeti bir başlangıçmış. Gezi Şehitlerimizin katilliğini yasalaştırmak istiyorlar.
Her durumda polisi askeri savunan MHP bile açıkça itiraz etti. HDP ve CHP açıkça “faşizm” diyerek bu yasanın geçmemesi için her türlü itirazı yapmayı önüne koydu. Bir nevi yan yana düşmek zorunda kaldı.
Herkes yaklaşan felaketin resmini daha fazla görüyor. Yaklaştıkça bir şeye benzetmeye itirazı bir yerde birleşmeye başlıyor. AKP karşısında muhalefetin yan yana düşeceğini düşmek zorunda kaldığını daha çok göreceğiz. Bütün tespitleri ve çıkarsamaları bu yönde elden geçirmek herkesin hayrına olacak görünüyor.