Hrant’ı kaybettiğimizde “Hepimiz Hrantız Hepimiz Ermeniyiz” demiştik. Türkiye’de koca bir gövde ile insanlar ayağa kalkmıştı. Ne kadar büyük olduğumuzu bir kez daha anlamıştık. Bugün bir kez daha her yerden “Je Suis Charlie (Ben Charlie’yim)” sesleri yükseliyor ve Fransa tarihinin en büyük ayaklanmalarından birini ortaya koyuyor. Tam anlamıyla insanlık bir kez daha karanlığın üzerine “korkmuyorum” diyerek yürüyor. Sadece Charlie’nin katilleri değil katilleri besleyenler de görüyor.

Fransa egemenlerinin katliam sonrası her yeri polisle ve askerle kuşatması, tipik bir emperyalist ülke olarak hareket etmesi, bir deve dönüşmüş olan tepkinin kendisine yönelmesinden korktuğundan ve eski düzeninin bozulmasını istemediğinden kaynaklanmaktadır.

Bu yürüyüş bitmeyecek, bitmemek zorundadır, Fransa’da ve dünyada, kaçınılmazdır. Hele de Türkiye’nin özgürlük ve demokrasi mücadelesi verenleri açısından bakılınca. Aynı Charle’nin kapaklarının fikirleriyle yoluna devam etmesi, milyonlarca basılması ve her dile ulaşması gibi.

Ne iyi ki ne güzel ki Türkiye’de karanlığın üstüne yürümek için Birleşik Haziran Hareketi var. Çok isabetli bir karar ve zamanda, Türkiye’nin dört bir yanında 11 Ocak’ta, meydanlarında, 43 ilde, büyük bir kitlesellikle, AKP’nin başını çektiği Erdoğan’ın tepesine yerleştiği gerici faşizme karşı mücadelesini büyüttü. Eğitimde anaokuldaki çocuklardan tutun üniversite çağındaki gençlere kadar gençliği hedefleyen gerici eğitime karşı büyük bir boykotla AKP’ye gününü göstermeye hazırlanıyor.

Türkiye Halkları Charle’nin yaşadığı sorunla baş başadır, burun burunadır. IŞİD’i savunanlar İstanbul Üniversitesi’ne kadar girerek afiş asan öğrencilere üniversite görevlilerinin nezaretinde saldırmışlardır. Kürt halkı zaten burun buruna Kobane’de IŞİD karanlığına karşı çetin bir savaş vermektedir.Türkiye muhalefeti bu gericiliğin, faşizmin üzerine yürümeyecek de ne yapacaktır? Bazı muhalif eğilimler her seferinde merkez kaç eğilimine bağlı kalarak “asıl kapitalizm karşıtlığımız ne olacak?” tereddütünden tamamen vazgeçmelidir. Hepimiz Gezi gerçeğine bağlıysak eğer Gezi’de de modern yaşamına saldırılan büyük bir kesimin öfke seline dönen varlığını hatırlamalıdır.

İnançların özgürlüğü için, özügürce yaşanması için gerçek laikliğe sahip çıkmanın tam da zamanıdır. Laiklik, özgürlüğü, eşitliği, demokrasiyi savunanların ellerinde büyümeli her yeri kaplamalıdır. Zamanında devletin laiklik anlayışı inançlara saldırdı, gericiliğe geçit verdi diye laiklik mücadelesinden asla geri durulamaz, asla tereddüt edilemez. Charlie Hebdo Katliamı bunu açıkça gösteriyor. Gericiliğe karşı mücadele keskinleşmediği sürece dünya halklarının, farklı inançların insanları hunharca yok edilmek istenecek. İslam işaret edilerek, Ortaçağ dogmalarına geri dönülmek istenecek.

AKP hükümetinin katliam sonrası açıklamaları tüyler ürpertici. Batıcılık düşmanlığına yaslanıyor, katliam dememeye saldıranlara karşı laf etmemeye büyük bir özen gösteriyor. Kendini aklamak ve bir yandan da modern yaşama, özgürlüklere saldırmak için durmaksızın “sorumlu batıdır” diyor. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş oluyor.  

Diyanet İşleri Başkanının açıklamaları saldırılara kapı aralamanın en büyük temsili olarak ortaya çıktı: “...Paris’te yine aynı şekilde hiçbir bir müminin, hiçbir aklıselimin kabul etmeyeceği bir şekilde 12 insan hunharca katledildi. Ama 12 milyon insanının katline ses çıkarmayan insanlık, sadece 12 kişiye düzenlenen bir cinayet sebebiyle ayağa kalkmasını da hep birlikte ibretle izledik...”. Açıkça saldırıyı yapanları değil tepkisini ortaya koyanları hedef alıyor. Bu yetmezmiş gibi katliam ardından “fırsat bu fırsat” diyerek Diyanet fetva yayınlıyor. Midye yenmesinden tut da erkeklerin küpe takmasının caiz olmadığına kadar varan herkesin yaşam biçimini esir almaya dönük bir liste yayınlıyor.

Hepimiz hemen hatırlarız ya da hep hatırlatırız; Gezi’den önce de içki ve benzeri pek çok konu ile yaşama saldırı yapan AKP’ye milyonlar çok ağır bir ders vermişti. Şimdi de veririz, yine veririz. Hem de Fransa’daki milyonların sesine sesimizi katarak. Bu böyle AKP’nin defterini dürene kadar gider.