1 Mayıs’a denk getirdikleri “görüntü” genelgesi, Taksim’e gerçek anlamını veren devrimci tabloya sökmedi. İktidarın unsurlarının genelgeyi ortaya atıp Anayasa’ya aykırı konumda kalmaları akıllara değil kendilerine de zarar yazdı. Sadece anketler grafiğinde düşmüyorlar, son kertede yaslandıkları insanların gözünde, muhteşem ittifaklarında da ellerini düşürüyorlar.

İktidar uzun süredir gittikçe artan bu sıkışmışlık halini seçim durağına varmadan kanunla çözmek durumunda kalıyor. Demek ki her türlü yönetimin tepesine çöreklenenler basıp yoluna devam edemiyormuş, pratikte kanunla ne alakaları var. Şimdi Anayasa en çok onlara lazım oldu, bir an evvel halletmeleri gerekiyor.

Çünkü kapkarakanlık bir ülke yaratmak için canla başla çalıştılar. Kendilerini aklamanın, korumaya almanın bir yolunu bulmalılar. 12 Eylül darbecilerinden biliyorlar kendilerine dokunulmayacak maddeleri eklemeyi. Unutuyorlar bu ülkenin darbecilerle çok güçlü bir hesaplaşma geleneği var.
 
**
 
Ne yaman çelişkidir ki, genelgelerle ülke yönetme peşindeyken hükümet cephesinden, MHP’yi temsilen Bahçeli’den Anayasa Taslak Metni önerisi geldi. Sanki var olan Anayasa’ya uydular da yenisi için öneri getiriyorlar.
 
Genel çerçeve bakımından AKP-MHP açtığı Anayasa başlıklarında paçayı nasıl kurtaracaklarının peşinde, epeydir “Anayasa Mahkemesi’nin kaldırılmasının” Bahçeli’nin ağzından düşmemesi de bunun işaretiydi.
 
Seçim konusu bakımından rivayetler muhtelif. İktidar, erken seçim, seçim, akamate uğratılacak seçim de olsa nasıl hesap vereceğinin derdini ve kabusunu yaşıyor. Rejimi ve kendilerini garantiye almak mecburiyetindeler. Fakat bunu kendi kazdıkları mayınlara basarak veya basmamayı becererek, kendi çıkarlarına ittifakları ikna ederek yapmak zorundalar.
 
**
 
İçerisine düştükleri handikap çukuru eskilere dayanıyor. Büyük bir gürültüyle Bahçeli’nin “ya Erdoğan Anayasa’nın öngördüğü Cumhurbaşkanlığı yetkilerine çekilsin, ya da getirin Başkanlık sistemini mecliste oylayalım” çağrısıyla 2017 Başkanlık Sistemi referandumu yapıldı. Kendi mantıklarında, bu nasıl bir bir git gel halidir, bu ne dayanıksızlıktır, birkaç sene ardından Anayasa’yı yeniden masaya yatırıyorlar?
 
Bir de güya etle tırnak gibiler, Anayasa önerisini bir arada çalışıp ortak bir öneriyle bile çıkamıyorlar. Bir süre önce AKP açıklama yapmıştı, şimdi MHP, hemen ardından AKP Grup Başkanvekili Naci Bostancı “bizim de bir çalışmamız olacak” diyor.
 
Ancak mevcut işleyişle Anayasa değişikliği yapabilmeleri için ne hukuksal ne de siyasal bir meşruiyet ve uygulanabilir aralıkları var. İşin matematiğine hiç uyar tarafları kalmamış. Bu kolay atlatabilecekleri bir pazarlık süreci değil. İlk fırsatta meclisteki çoğunluğu elde etmek için MHP’nin el ovuşturduğu HDP’nin kapatılması ve yeni hesapların peşinde olacaklar. Bu da yeni hesaplar, yeni kavgalar, yeni handikaplar getirecek.
**
 
Bahçeli Erdoğan’ın babasının evladı değil, tabiki çıkarının peşinde, onun da diğerleri gibi sınıfsal konumu çok açık, burjuvaziyi temsil eden devlet bürokratı olarak hesap yapıyor. Erdoğan’ın önünü açacak hali yok, bugüne kadar elde ettiği etki alanını genişleterek bir anayasa metni önerisi getiriyor.
 
Bahçeli önerisinde aslında “bir ben bir de sen” diyor. Tek olmasın da koalisyon olsun’un bir yolunu yapmak da denebilir. Nasıl da övünüyorlardı değil mi “koalisyon dönemlerine son verdik” diye.
 
**
 
Referanduma gitmek, AKP-MHP için bittiklerinin resmidir. 2017’de Anayasa’nın 18 maddesi değiştirildi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildi. Ama hatırlamadan geçmeyelim, ezici bir çoğunluk “Hayır” demişti. Referandum sürecinde çok canlı ve gelişmiş bir “Hayır Muhalefeti” oluşmuştu. Yenildikleri bu noktaya nasıl gelecekler? Hadi diyelim bahsi geçen meclis çoğunluğunu elde ettiler, referandum için halkın yüzüne bakacak halleri kalmadı.
Bir de AKP’nin önceki ittifaklarından biliyoruz ortalığa dökülen pazarlıklarda nasıl bir pozisyon alıyorlar.
 
**
 
Türkiye’de kapitalist devletin tarihindeki “güçlü devlet” görüntüsü “eli ayağına dolanmış devlet” görüntüsüyle devam ediyor. Birileri “daha büyük gerilim” yaratacaklar varsayımına bayılıyor da, kaç kere denediler, dikiş tutturamadıkları ortada değil mi? Paçayı kaptırdıkları anda arkası gelecek korkusu sarmış. Tansu Çiller ile yollarının buluşması boşa değil.

90’lardaki militarizmin hat safhada olduğu, askerlerin siyasete sürekli müdahele ettiği yıllarda yolsuzluklarıyla nam salan Tansu Çiller bir türlü kurulamayan koalisyon hükümetleri aşamasında Erbakan ile başbaşa kalmıştı. Erbakan yüce divandan kurtaracak bir teklifle geldiği için askerin baskısına aldırmadan koalisyonu kurmak zorunda kalmıştı. Kendi siyasal zemininin adım adım ayağının altından kayması anlamına da geliyordu. Demirel ve askerlerle olan ittifakın dışına itilmesi anlamına geliyordu.

Birbirlerini vezir ediyor gibi görünse de sömürü düzeninin her bir parçası birbirini rezil etmenin peşine düşmekten geri duramıyor.