Sözde tam kapanma gündemiyle birlikte çeşitli kurallar getirildi. Kimisi genelgelerde yazılı kimisinin yazılmasına bile gerek görülmedi. Nasıl karar alındığı ise hukuken de toplumsal olarak da hayli tartışmalı.Yazılı bile olmayan yasak söylemlerinden biri de 17 gün sürecek alkol satışı yasağı.  

Koca siyasi iktidar 17 gün boyunca işsizlerin ne yiyeceğine karışmadı. İşçilerin işe gitmek zorunda kalmasına karışmadı. İşe gitmek zorunda kalan ebeveynlerin çocuklarını nereye bırakacağına karışmadı. Yoksulların faturasını nasıl ödeyeceğine karışmadı. Eve hapsolacak kadınların şiddet karşısında nasıl haklarına erişeceğine karışmadı. Aşıya ulaşamayan milyonlara hiç karışmadı. Halbuki tüm bunlar için kamu kaynaklarını düzenlenmesi gerekirdi. Tüm düzenlemeler holdingler, turizmciler için oldu. Kadınlar, işçiler için bu düzenlemelerin yapılmaması zaten nasıl bir sermaye iktidarı olduğunu gösteriyor.

Siyasi iktidarın vatandaşın ne içeceğine karışmasına dair tartışmaların olması bile yaşam biçimine müdahale hevesi. Kadınlara çok tanıdık gelen bu karışma halini biraz irdeleyebiliriz. Bu şekildeki gerici saldırıların erkek egemenliği ile bağlarını görebiliriz. ‘Kadın ve erkek eşit değildir’ ile başlayan, sonra da kadının nasıl ikincil konumda olduğu anlatılan hikayeler... Çeşitli dinsel yorumlarla desteklenen yaklaşımlar... ‘Kadınlar ne giyer ne giymez? Kaçta nerede olabilir? Kimle görüşebilir kimle görüşmez?’ hepsine karışılır. ‘Kaç çocuk doğurmak gerekir’e kadar varılır.

Toplumsal cinsiyet inşasında hepsi iç içe. Düşünün ki bu norm kabul edilen yaklaşımlar kadına yönelik şiddet için, tecavüz için, kadınları öldürmek için erkeklerin bahaneleri oluyor. Mahkemelerde kimi zaman, yine yazılı olmasa da, indirim sebebi sayılıyor. Kadınların ne giyeceğine karışılması ile içki içilmesine karışılması dini referansları yönüyle aynı tür saldırılardır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği kendini bu tür saldırılarla meşrulaştırır, gerici hamlelerle sürdürür ve derinleştirir. Yasal hale getirememeleri de toplumun gerçekleridir.  Kadınların özgürleşmesinin önüne engeller getirmek ve LGBTİQ+’ları hedef göstermekle içkiye yasaklamaya kalkmak toplum mühendisliği. Her biri hayatımıza yönelik siyasi iktidarın zorlamalarıdır. Bunlar siyasi iktidarın yobaz karakterini ortaya seriyor. Laikliğin ise tüm toplumun barışık yaşayabilmesi için elzem olduğunu gösteriyor.

Siyasi iktidarın bu adımlarını yorumlamak, gerçekleri ve çelişkileri açığa çıkarmak neden önemli diye merak edenlere şunu diyebilirim: Bu sayede sade vatandaş seçimlerini yapıyor, mücadeleye katılıyor. Siyaset üretiyor. Kendi kaderini belirliyor.

Kadına yönelik gerici saldırıları yıkmak için ‘Kıyafetime karışma’ diyen binlerce kadın önemli bir adım atmıştı, unutmayalım. Las Tesis ile tüm gerçekler meydanlarda vücut buldu.
Hatırlayalım sözlerini:
“Suç bende değil!
Her nerdeysem, ne giydiysem, ne içtiysem suç bende değil.
Tecavüzcü sensin”
Yobazların karşısında İstanbul Sözleşmesi’ni yaşatmaksa toplumsal cinsiyet eşitliği ve özgürlüğü için önemli bir mevzimiz.
Şerefine sloganları da hala kulaklarımızda.

İçki satış yasağına uymayacağım diyenler, İstanbul Sözleşmesi’ne sımsıkı sarılan kadınlar, cinsel özgürlükleri için mücadele eden LGBTİQ+’lar laiklik için direnecek. Tüm gerici saldırılar boşa düşecek. İçkimize, kıyafetimize, hayatımıza siyasi iktidar karışamayacak.