Yaşadığımız tüm olumsuzluklara rağmen umutlu olalım. Hani arkadaşımız dövizine yazmış ya ne güzel demiş “umutsuzluğa kapılırsan bu kalabalığı hatırla”. Ne mutlu kadınlara. Cesaret, umut olanlara ve hergün mücadele edenlere. Her şeye rağmen bir araya gelebilenlere.
Meydanlardan, caddelerden, sokaklardan sel olup akanlara. Koca bir akla ve bedene bürünenlere…
Büyük insan topluluklarını bir araya getirmek olumlu ama yeterli değil. Dünya çapında birçok ayaklanma oldu fakat büyük kısmı geri düştü ve sonuç alınamadı. Politik ve sürekliliği olabilen insan toplulukları bizleri sonuç almaya götürür. Bizler tüm bunları dikkate alıyoruz. Her biri özne olan kadınların bir fikir etrafında örgütlenmesini sağlıyoruz. Meclis içerisinde tartışma zeminini koruyoruz. Büyük kolektif bir özneye dönüşüyoruz. Bütün kadınların kurtuluşu için hedefler belirliyoruz.
Örgütlü feminizmden kastımız budur.
Kadınsak gerisi teferruat diyemeyiz. Akıllı varlıklar olduğumuz için sadece özümüzden söz ederek konuyu kapatamayız. Kendinden olmayanın yok sayıldığı gidişatı normal bulamayız. Bir süredir dayanışma adı altında fikri tartışmaların önü kapatılıyor. Dayanışma kavramının da tartışılması gerekir. Tüm tekçi yaklaşımların ezilenler adına bizleri kötü bir yere götüreceğini düşünüyorum. Farklı fikirler, farklı hedefler, farklı örgütler, farklı tartışmalar var. Bazen yan yana geliyoruz ama ayrı düştüğümüz konular var. Ne güzel ki bunlar bizi fazlaca konuşmaya ve tartışmaya itiyor.
Kadınlar sessiz kalmıyor, soruyor, örgütleniyor, politikleşiyor.
Yazacağım her şeyi, benim önemli bulduğum önermeler olarak ele alabilirsiniz. Bunlar sizinkilerle aynı olmak zorunda olmayan önermeler. Kırgınlıkların olmasına gerek yok. Fikri tartışmaların karalama diye ele alınması hiç doğru değil. Ben tam tersini düşünüyorum. Biz kadınlar, ağız dolusu tartışarak feminizmi ilerleteceğimizin ferahlığında olalım. Bu çaba içerisinde olan herkesin aklına, emeğine sağlık. Nihayetinde tarih doğrulanan görüşü ortaya çıkaracak.
Tek ve aynı görüşte değiliz. Dikkat edecek olursanız, kadınların kurtuluşu ve feminizm mücadelesi tarihi, birçok tartışmayı içinde barındırıyor. Feminizm böyle bir sorgulama ve eleştirellik ile ortaya çıkmadı mı?
Toplumsal cinsiyet rollerinin varlığı, eşitsizliğin kavramsallaştırılması bir sorgulamanın ürünüdür. Hala toplumsal cinsiyet rollerini kadiri mutlak görmediğimiz için mücadeleye devam ediyoruz. “Evet” diyorsunuz, sonra “ama” diye devam etmeyin lütfen. Bizler kendi içimizde sorgulamayı ve tartışmayı güncel bir şekilde devam ettirmeliyiz.
8 Mart’larda ülke ve dünya çapında eşitsizliğe karşı ilk tartışmanın sonucu olarak, eylemlerde o umut veren insan topluluklarını oluşturuyoruz. Büyük kadın topluluklarının yarattığı umudun teminatı haline gelecek ve uzun vadeli düşünebilen bir kadın örgütü olmalı. İşte o örgüt, ülke çapında kadınların katıldığı, özne olduğu, güvendiği Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kadın Meclisleri’dir. Bir kadın ne yapabilirim dediğinde bakıp gördüğü, şiddete uğradığında başvurduğu yerdir orası. Bizleri yeni yeni irtibat kurduğumuz illerde “asla yalnız yürümeyeceksin” diyerek kadınlarla buluşturan yapıdır. Bu iddiadan bir gün bile vazgeçmeyeceğiz.
Daha iyisini yapabiliriz
Kadınların bu topraklarda birlikte var ettikleri önemli deneyimleri var. Dönemsel kazanım elde edilen kampanyalar yapıldı. Farklı zamanlarda güçlü protestolar gerçekleşti. Bunlardan birkaçı: Dayağa, kadın cinayetlerine, savaşa karşı olanlardı. Kürtaj gibi birçok hakkımızla ilgili bir araya gelişler oldu. Güldünya Tören ve Ayşe Paşalı için ayağa kalkışların sonucunda yeniden düzenlenen yasalar ortaya çıktı. Tüm bunların yanı sıra güçlü çıkışlar yapıp sonra dağılan çeşitli örgüt ve birlik deneyimleri de gerçekleşti. Her biri çeşitli kaynaklardan incelenebilir. Tüm tarihi sıralamaya burada yer veremiyorum. Bu deneyimlerin her biri önemliydi.
Bizler kadın cinayetlerine karşı sistematik bir mücadele yürütüyoruz. Bu süreçte cezasızlığa karşı Güldünya Tören’in ardından yapılabilen yasa değişikliğini örnek aldık. Yürürlükten kaldırılan Ceza Kanunu’nda cinayetin “namus” bahanesi ile işlenmesinin tahrikten kaynaklandığı ve bu nedenle cezanın indirilmesi düzenlemesi vardı. Yürütülen çalışmalar sonrası mevcut Ceza Kanunu’nda önemli değişiklikler hayata geçti. Eski kanunda zina/namus gibi bahaneler indirim gerekçesiyken artık “töre saiki” ağırlaştırma sebebi. Bizler mevcut Ceza Kanunu’nda tıpkı “töre saiki”nin olduğu gibi “cinsiyet ve cinsel yönelim saiki”nin de ağırlaştırıcı gerekçelere eklenmesini önerdik. Nedense önerimize karşı çıkılmıştı geçmişte.
Hep birlikte, Ayşe Paşalı ile sembolleşen 6284 Sayılı Kanunu çıkardık. Bizler 6284’ü çok önemseyip her yerde anlatırken kimileri yeriyordu.
Yakın zamanda 6284’ün uygulanmasına ilişkin genelgeler çıkmasını sağladık. Şimdi genelgeleri önemsizleştiriyorlar. Bizler eleştirdiğimiz yönleri olsa bile genelgeleri olumlu buluyoruz.
“Kadın cinayeti” kavramı daha önce hiç kullanılmamış değildi. Eskiden takip edilen davalar da vardı. Peki neden şimdi “kadın cinayeti” dememek için farklı tanımlar getirmeye çalışılıyor? Kimileri tarafından neden kadın cinayetlerini durdurma mücadelesi sansürleniyor? Anlaşılması güç.
Hatta bazı yayınlar daha da ötesine geçerek, Platform’un kadın cinayeti verilerini kullanıyor fakat Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verileri olduğunu silikleştirmeye çalışıyor. Neden veri-raporlama komitesinde görev alan her bir kadının emeğini görünmez kılıyorlar? Bence bu konular hakkında hala net bir izahat yok. Bu süreç görüşlere açıklık getirecektir. Belki bu tartışmalar sayesinde subjektif değil de objektif bir feminist tarih yazımına vesile olabileceğiz.
Farkımız şudur: Bizler kadına yönelik şiddete ve kadın cinayetlerine karşı örgütlü mücadele ediyoruz. Tarihsel deneyimlerden çıkarsama yaparak ilerliyoruz. Bütün kadınlar için ülke çapında örgütlü feminist bir deneyimi ortaya koyuyoruz. Tüm bunlardan fazlasını iddia etmeye devam edeceğiz.
Daha yaygın, politik, hedefi olan feminist bir örgütlenme yapabilenler buyurabilir elbette.