Çin’den aşıların nasıl geldiği hakkında bazı detaylar göz önünde gelişti. CHP’li Murat Emir “Aşıları getiren devlet değil de aracı firma mıdır?” konusu üzerinde durdu, meseleye açıklık getirmeye çalışarak iletişim araçlarından duyurdu. Tamam, iyi etti, bunun üzerine AKP de eli ayağına dolaşarak “Sinovac ile aramızda aracı firma yok, aracısız bir şekilde geldi. Devlet Malzeme Ofisi, devleti temsil etti" açıklamaları yapmak durumunda kaldı. TRT muhabirinin aracı firma Keymen’in kabak gibi logosuyla fotoğrafı ortaya çıkınca yalancının mumu yine yatsıya kadar yandı.

**

Sanki AKP kamucu bir iktidar, aracısız iş yaptığını göstermeye çalışıyor. Murat Emir de sanki kamuculuktan ödün vermeyen muhalefet partisinin vekili, aracılarla iş yapma rezaletini ortaya seriyor. Tabi ki düzen partilerinin siyasetçileri olarak kapitalist koşullardan yanalar, tabi ki “üretenler yönetsin” istemezler. Koşullar öyle bir yere dayanıyor ki kamucu gibi görünen açıklamalara mecbur kalıyorlar.

Aşıda ve sağlıkta devletle toplum arasına giren aracılar ve özel firmalar sağlık alanını talan etti. Devletin sorumluluğunu kuşa çevirdikleri için binlerce insan hayatını kaybetti. Bu durumda gidişatın alternatifi dönüp yeniden kapitalizmde aranmaz. Hayatların kurtulması, sağlığa kavuşulması için üretenlerin egemenliği altında ülkeyi yönetmek yegane seçenek, kapitalizm karşıtlığı için sosyalizm yolunda yürümek dışında bir seçenek yok.

Düzen partilerinden geçtim, buna sosyalistlerin belli bir kesimi bile ikna değil. 90’larda açık açık özelleştirme yanlısı tutum almış olanlar U dönüşü yapma gereği bile görmediler, ağızlarından “bu yanlışı nasıl yaptık?” cümlesi duymadık, güncel antikapitalist olmaya da niyetleri yok. “Böyle iyiyiz biz” havalarında nasıl dolaşılabilir, hayret!

**

Sağlık alanında aracılar her yeri tutmuş durumda. Aracı firma (Keymen) Sağlık Bakanlığı’nın 40 yıldır aşı tedarikçisi, Sağlık Bakanı herkesin bildiği gibi özel hastane sahibi bir patron, maskeden ve PCR testlerinden özel hastaneleri, özel firmaları nasıl ihya ettikleri ortada, ne bekliyoruz ki?
Devlet sorumluluğu aracı firmalara atmış, hastalara müşteri gibi bakılıyor. Sermaye hizmetindeki tam teşekküllü sağlık sistemi toplumun sırtına çöreklenmiş halkın kamburu vazifesi görüyor. Genel bütçeden pandemiye de sağlık sistemine de neredeyse yok denecek pay ayrılıyor. Sağlık emekçileri ağır sömürü koşullarında çalıştırılıyor. Emekçilerin ücretlerinden kesilenlerle kamu sağlığı bütçelendiriliyor. Halkın sağlığını koruma amacı ortadan tamamen kalkmış durumda. AKP yangından mal kaçırmayı, fırsattan rant elde etmeyi bir saniye bırakabilir mi ki aşı getirirken bıraksın.

**

CHP parti olarak da değil, CHP’li milletvekili olarak uğraşmış oluyor. Murat Emir sürecin, halkın yararına yönetilmesi için takdir edilecek bazı çabaları gösteriyor olabilir. Ama bu CHP’nin kamucu bir muhalif siyaset yolunda olduğunu göstermez. Ordu vurgusunu eksik etmeyip, tank paletin satılmasını gündemde tuttukları kadar pandemi sürecindeki özelleştirme yıkımını gündemde tutmadılar.

CHP’nin sağlık alanındaki programatik görüşü kamu ve özelin işbirliği yapması, sermayenin bu alanda hızlı ve sağlıklı birikimi yönündedir. Kamu eliyle özelin yaralarının sarılması piyasacı arınmanın en has yollarından biridir. Halkı yıkımdan kurtaracak hedef ala bu olamaz.

**

Bir de uzmanlık konusu var; CHP’liler konuşurken ülkeyi yönetecek siyasetçiler olarak değil de “sağlık alanında çalışan doktor, profesör” olarak takdim ediliyorlar, çok memnunlar, ama iddiaları da ancak o kadar karşılık buluyor. Söyledikleri bu nedenle bir kulaktan giriyor diğer kulaktan çıkıyor. Gelecekleri yönetimlere teknokrat hazırlamaktan başka ne yapmış oluyorlar ki?

Vekil Emir, Çin aşısı konusundaki hassasiyetini “stratejik üründe aracı firma olmamalıdır” şeklinde açıklamış. Zaten bir adım sonrasında Murat Emir'in gündem maddesi “enjektör ihalesinin rekabet koşullarına uygun yapılması” şeklinde oluyor. Asıl derdimiz serbest piyasa ekonomisinin ortadan kalkması. Serbest piyasacı kesilirken halkın sağlığı savunulamaz, bilinmesi ve kabul edilmesi gerekiyor.

**

Özelleştirilen sağlık hizmeti rezil, kepaze bir durumda, arkasında duracakları bir tablo yok. Gaziantep'de maliyeti düşürme peşindeki özel hastanelerden birinde, yoğun bakım ünitesinde yangın çıktı, 12 insan hayatını kaybetti. Şehir hastanelerinin varlığı başlı başına rant elde etmek üzerine kurulu, her metrekaresi maliyeti düşürme amaçlı planlanmış olduğu için o dev binalar yaraya merhem olamaz vaziyette dikiliyor.

Dünyadaki hükümetler, %50 düzeyinde olan özel hastaneleri, pandemi için kullanamadı, kamulaştıramadı. Korunmaya, tedaviye ihtiyaç devasa boyutlardayken özelin elindeki binalara, cihazlara dokunulamadı. Devasa kamusal varlıkları bir iki imzayla özele satan kapitalist hükümetler, pandemide özel hastanelerin önünden geçemediler.

Tablonun ağırlığı ne iyi ki pek çok sınıf mücadelesine vesile oluyor. İşçi sınıfı antikapitalist siyasetle gücüne güç katabilir, bilim alanı da kolları sıvıyor. Bilim insanları yıllar sürecek aşı çalışmalarını bir yıldan daha kısa zamanda tamamlayabiliyor ve dünyada ne iyi ki milyonlarca insan aşılanıyor.