Solun güncel gelişmeleri değerlendirme biçimlerine, hakim sınıfların bakış açısı sinmiş durumda. İşçi sınıfına dayanan özgün müdahaleler neredeyse yok gibi. Böyle bir müdahalenin yokluğunda da bu iş, televizyona çıkarılabilen seyreltilmiş muhaliflere, örgütlü bağlarını üniversitede bırakmış bilgiçlere, fon elde etmek için belli bir görüşün sözcülüğünü yapan uzmanlara veya en kötüsü direkt sosyal medya popülerliği peşinde koşanlara kalıyor. Hepsi bilgilerini sergilemenin peşinde. Ama hiçbiri üretim ilişkilerine itiraz ederek bunu yapmanın peşinde değil. Tartışmada taraflar var gibi gözükse de aslında her taraf, aynı sınıfın farklı görüşlerini savunuyor.

Yazarlar “bağımsız” olmaktan gurur duyuyor. Ama bu bağımsızlık kurulu düzenden bağımsızlık anlamına gelmiyor. Tam tersi ona itiraz yükseltenlerden bağımsızlık anlamına geliyor. Bu yazıcıların örgütlü mücadeleyle bağları mazide kalmış durumda.

Düzene olan bu bağlılık, değerlendirmelere sinen fuzuli bir umutsuzluk, iktidarın zayıf kaldığı gelişmelere kör bakma, düzeni değiştirecek toplumsal dinamiklerin zayıflığını mutlak kabul etme gibi değerlendirmelere yol açıyor. Her ay tekrar tekrar faşizmin kurumsallaştığı, toplumsal muhalefetin dağıldığı ve toplumun tamamen kandırıldığı analizleri öznesiz, yüklemsiz cümlelerle ortalığa saçılıyor. 

Bu analizleri yapan uzman ve aydınlar, neoliberalizmin toplumun örgütlülüğünü nasıl parçaladığını ayet gibi ezbere bilirler ve anlatırlar. Ama sudaki balık gibi kendilerine etkisini görmezden gelmeyi tercih eder, “bireysel” yaşamlarına devam ederler. AKP karşıtlığının büyük şemsiyesine saklanıp kabahatlerini örtmemizi isterler. 

Güncel siyasetteki gelişmeler üretim ilişkileri ve o ilişkilerin temelini hedeflemeden değerlendirilemez. Bu kaçışa ancak işçi sınıfının devrimci partisi öncülüğünde gelişen bir müdahale şekil verebilir. Hakim sınıfların, burjuva ideolojisinin egemenliği altında ona hiçbir itiraz geliştirmeden yazmak ne de kolay. Sorulunca herkes dünyada yükselen otoriter hükümetlere karşı olduğunu dile getirecektir. İşte o otoriter hükümetler yine aynı fikri kaynaktan besleniyor. Güncel siyasi gelişmelerin temeline inmeyen, onları gerçekten sorgulamayan düşünsel yönelimin en büyük eseri işte böyle toplumların oluşmasına seyirci kalmaktır.

Böyle özgün ve bağımsız kaynağın olmadığı durumlarda burjuva ideolojisi rakipsiz olarak topluma egemen olur. Bu egemenliğin bazı örnekleri de şöyledir:

*Doğal afet hali gibi durumlarda devletin sorumlulukları gizlenir, suç halka atılır.

*Emperyalist savaş politikaları tüm topluma mal edilir. Savaşın nedenleri ile ilgili sınıfsal farklar silinir.

*Kapitalist düzenin sadece patron sınıfı için değil tüm sınıflar için en ideal düzen olduğu aşılanır.

*Kapitalizmin yıkılması ve sosyalizmin kurulmasıyla ilgili umutsuzluk yayılır. Kökten bir değişimle ilgili ufuk kaybolur, reformlarla yetinme görüşü egemen olur.

*Sosyalist mücadele yalnızca küçük burjuva sosyalistlerinin ufkuyla sınırlı kalır.

Bu gidişata dur demeye devam edeceğiz. Başlamak bitirmenin yarısı diyeceğiz.

Toplumda yaygınlaşabilecek tüm bu fikirlere karşı ideolojik ve siyasi mücadele zorunludur. Bu mücadele örgütlü olmaktan “bağımsız” ama burjuva ideolojisine bağımlı bilgiçlere, uzmanlara, sosyal medya solcularına bırakılamaz.

Görevimiz sadece işçi sınıfına yapılan zulmün kaydını tutmak değildir. Kapitalizm içindeki çelişkileri ortaya sermek, AKP iktidarının zayıflıklarını açığa çıkarmak, ekonomik düzenin toplumun tümüne verdiği zararı göstermek ve böylece işçi sınıfının mücadelesini genişletmek, kolaylaştırmak ve düzenlemek... Güncel siyasete yönelik burjuvazi ideolojisinden bağımsız, örgütlü fikri müdahalenin amaçları bunlardır.

Biz bu amaçlarla yola çıktık, buradan yürümeye devam edeceğiz.