Salgın sonrası dünya düzeninin nasıl, ne yönde değişeceği üzerine değerlendirmeler yapılıyor. Mevcut sömürü düzeni temelden sorgulanıyor desek yeridir. Biraz ilerlendiğinde “Sosyalizm mümkün mü?” sorusuna geçiliyor. Düzenle en diri kavgayı veren sosyalistlerin, devrimcilerin yaklaşım sunması ve temellendirmesi beklenir.

Tutarlılık gereği değerlendirmeler, bugünün somut çözümlerini üretmeden ve mücadelesini yürütmeden yapılmamalıdır. Salgının yavaşlatılması, büyük zorluklar içindeki kesimleri koruyacak önlemlerin uygulanması için elimizden geleni yapmalıyız. Acil ve yakıcı bir biçimde, mevcut kapitalist düzeni, en zor durumda olanların yaşamlarının kurtulması için tabi ki zorlayacağız.

*

Dünya halklarının, yapısal krizler nedeniyle kapitalizm karşısında gittikçe derinleşen gerilimi zaten sürüyordu. Salgının yarattığı yıkım, bulaşıcılığının tetiklenmesi, düzenle olan kapışmayı artırdı ve yaygınlaştırdı. Ne iyi ki insanlığı, yerine ne koyulacağı telaşı sardı.

Salgın, insanlığın yaşamını dünya çapında tehdit ediyor, ekonominin salgın felaketine göre yönetilmesi gerekiyor, kapitalizm kendi sınırlarında daha da büyük açmaza giriyor. İleri yaştakiler için ölümcül yöntemleri apaçık ortaya çıktı. Emekçileri, salgının ortasında çalışmaya zorladılar.

*

İnsanlık biliyor ki salgını kapitalizm yaratmadıysa da körükleyicisi oldu. Ekolojinin sermaye tarafından talan edilmesi insan türünü tehdit eder aşamaya dayandı. Salgın sonrası kapitalizmin veya “iyileşmiş” halinin kaldığı yerden devam etmesi dünyanın kâbusudur. Gözü dönmüş bir biçimde, tüm canlılarla birlikte ormanları yok edecek, endüstriyel hayvancılığa devam edecek, insanlığın yaşamını daha ağır bir şekilde tehdit edecek kapitalizmi kim ne yapsın?

Kapitalizmin kısmi düzenlemelerle sosyal devletçiliğe varacağı değerlendirmeleri dünyanın derdinin çaresi olarak konuşulamaz. Kısmi, kamusal adımlarla devam edilmesini bekleyenlere “Daha nasıl bir felaket yaratmasını bekliyorsunuz?” ya da “Neresi doğru ki?” diye her seferinde sormak lazım.

*

Sosyal devlet öngörüleri sermayenin egemenliğindeki gelecek anlamına gelir. ABD’de yaşlı bakımevleri göz ardı edildi, testler özellikle esirgendi, binlerce yaşlı ölüme mahkûm edildi. Bir kez daha iyileşen kapitalist düzene insanın, doğanın, ekonominin sabrı da dayanma gücü de kalmadı. Avrupa’daki dev işçi mitingleri, sendikaların her yandaki grevleriyle emekçiler, salgın öncesi uyarılarını yapıyordu. Dünyanın kulaklarının pasını açan siren gibiydi. Anlatılan hepimizin hikâyesiydi.

Düzenle kapışan soruların kökenine inmek gerekir. Günümüzün hâkim çıkarsamalarından, soyutlamalarından sıyrılıp, sosyalizmin nasıl mümkün olduğunun konuşulması zamanıdır. Sosyalizmin başarısızlığı değil kapitalizmin başarısızlığı güncelliğini koruyor.

*

Sosyalizmin güncelliği için işçi sınıfının tarihsel rolünü ne kadar ifade etsek azdır; “Bu dünyanın kurtuluşunu sağlayan eylemi gerçekleştirmek modern proletaryanın tarihsel görevidir. Bu eylemin tarihsel koşullarını ve onlar aracılığıyla doğasını derinlemesine kavramak ve bu yolla kendi eyleminin koşullarını ve doğasını, eyleme çağrılan, günümüzde baskı altında tutulan sınıfın bilincine çıkarmak, proleter hareketin teorik ifadesi olan bilimsel sosyalizmin görevidir. (Friedrich Engels- Sosyalizmin Ütopyadan Bilime Gelişimi)

İtalya ve İspanya’da salgının yarattığı yıkımın boyutları artıyor. Salgın öncesinde büyük eylemleriyle, grevleriyle sahnede olan işçi sınıfı, kapitalizme karşı mücadelesinde ne kadar haklı olduğunu ve devam etmek durumunda olduğunu gördü. Kapitalist Avrupa devletlerinin sağlık sisteminin yarattığı yıkım çok açıktır. Salgın sonrasında Avrupa İşçi Sınıfı’nın tarihsel rolünü daha az bilmesini, unutmasını kimse beklemesin.

*

Sosyalizmin deneyimlerinde, öğretisinde hatırlanacak bir nokta daha var. Yaşadığımız felaketle, 1. Dünya Savaşı sırasında yaşanan felaket arasında benzerlik kuruluyor, doğrudur. O güne kadar piyasa mantığını işleten kapitalist devletlerin kamusal tedbirlere dönmesi dramatik bir biçimde benziyor. Bitmek bilmeyen kar hırsıyla biriktirdikçe biriktiren sermaye yine ucundan kıyısından kamusal adımlar atıyor. Türkiye’de elbette böyle adımlardan eser yok. Atılan kamusal adımlar dünyada kapitalizmin rezilliğini perdelemiyor, gerilim tırmanıyor. Bu dönemle ilgili olarak da Lenin’in eserinden kendimize pay çıkarabiliriz: “İşitilmemiş büyüklükteki yıkıma karşı koyma çarelerinin incelenmesi bizi bu sonuca götürüyor. Savaş öylesine bir buhran yarattı. Halkın maddi ve moral gücünü öylesine gerdi, mevcut sosyal düzene öylesine ağır darbeler indirdi ki insanlık şu seçim karşısında bulunuyor: Mahvolmak ya da daha üstün bir üretim biçimine, mümkün olduğu ölçüde hızlı ve köklü biçimde geçebilmek için geleceğini en devrimci sınıfa emanet etmek. (Lenin - Yaklaşan Felaket ve Kurtulma Çareleri)

*

Gezi Direnişi’nden biliyoruz ki toplumsal dinamiklerin öfkesinin son damlasının nerede taşacağı bilinemez. Olmadı, olmayacak gibi konuşulamaz. Türkiye emek verenlerinin, dünyadaki çelişkinin daha katmanlı halini yaşadığı gerçektir. Marksist yönteme yaslanacaksak çelişkilerin sermaye düzeninin sonunu hazırladığını bilmeyiz. Çelişkilerin uçlarını yontmalıyız, sivriltmeliyiz. Umudun düşmanlarına da Lenin’in “ilerlemekten korkmak gerilemek yerine geçer” sözüyle cevap verebiliriz.

Yine Lenin’in eseri, Ne Yapmalı?’dan biliyoruz ki işçi sınıfının mücadelesi siyasallaşmadan, partisi olmadan gerçek kazanımını elde edemez. İşçi sınıfı gücünün ölçüsünü ve yürüyüşünün etkisini siyasallaştıkça görebilir. İşçi sınıfı mücadelesi ne kadar dağınık, ölçüsü ne olursa olsun siyasal partisini yaratmak, bulmak durumundadır. “Mülk sahibi sınıfların bu kollektif iktidarına karşı, işçi sınıfı, ancak, kendini mülk sahibi sınıfların oluşturmuş olduğu bütün eski partilerden ayrı ve onlara karşı duracak bir siyasal parti olarak örgütleyebilirse bir sınıf olarak hareket edebilir… İşçi sınıfının kendini böyle bir politik parti olarak örgütlemesi, sosyal devrimin zaferinin ve bu devrimin nihai hedefi olan sınıfların ilgasının garanti altına alınabilmesi için vazgeçilmez bir nitelik taşır.” (Enternasyonal’in Londra Konferansı kararı)

İşçi sınıfının devleşen işsizliği, orta sınıfların yoksulluğunun hızla artışı, pek çok esnafın kepenklerini indirmesi, sınıflar mücadelesinin değişim yönünde ilerleyeceğinin nesnel habercilerinden biri değil de nedir?