Hafta sonu sokağa çıkma yasağı sürecek. Duyurusunu iki saat kala yaparak paniğe neden olanın, eline yüzüne bulaştıranın, istifayla beraber iktidar olduğu tescillendi. Hataları apaçık ortaya çıkınca, zora düştüklerinde hızla ayrışabildikleri, çil yavrusu gibi dağılabilecekleri de açığa çıktı.

Bu kriz yüzünden, bilim insanlarının olgulara dayanarak yaptıkları açıklamalarla ölüm oranlarında ciddi bir artış olacağını biliyoruz. Sağlık sisteminin çökeceğine neredeyse kesin gözüyle bakılıyor.

Yönetenler, insan değil de ekonomi dediler; bu konuya irkilmeye gerek yok. İnsanı kenara koyup sermaye peşinde koşma konusunda tereddüt edecek durumları yok, bilim insanları konuşunca bile rahatsız oluyorlar. Karşımızda sağcı gözü dönmüş fırsatçı sermaye sınıfı var. Ne yapacaksak ona göre yapacağız.

*

Kapitalist devletler arasında bir numara görülen ABD’de ölüm oranları bakımından ağır bir tablo yaşanıyor. Bilime karşı atıp tutan Trump da bu dönemin gerici sembollerinden biridir. Sermaye egemen Avrupa ülkesinde, İtalya’da da sağlık sistemi çöktü, ölüm oranları korkunç boyutlara geldi.

Nasıl bir felaketle karşı karşıya gelinmiş olursa olsun kar peşinde koşmaktan, emek sömürüsü için kılı kırk yarmaktan kendilerini alamıyorlar. Yere göğe sığdıramadıkları dev ekonomileri ile toplumun geçimini sağlamıyorlar. Herkesi kapsayan sokağa çıkma yasağını, salgının hayati tehlike yaratan boyutu atlatılana kadar ilan edebilecek "genel karantinanın" planlamasını yapmıyorlar. Karantina dediğimiz de testle birlikte uygulanan sokağa çıkma yasağıdır. Almanya şu aşamada çok yaygın bir testle sokağa çıkma yasaklarına birer birer son veriyor. İşsizlik dünya çapında dev bir noktaya geldi. Hepsinin sermaye egemenliğinin temelleri sarsılır diye büyük bir korkuları var. İşçi sınıfının bir uyanışı olur, girişkenliği gelişir, hak arayışı yerleşik ve sistematik hal alır kabusu içerisindeler.

*

AKP’nin ibresi de bu konuda hiç şaşmıyor, insanlar can derdindeyken fırsat bildiler; Salda Gölü’nde inşaata bile başladılar. Ücretli izinle evde kalması gereken inşaat emekçilerinin, zorunlu olmayan, çoğu yerde doğayı tahrip eden, salgının yıkıcı etkisini körükleyen şantiyelere mecbur bırakıldığını görüyoruz. Kamyon şoförü kardeşimizin dediği çok doğru, virüsten daha zararlılar. Maske dağıtımının bile nasıl para kazanırız diye peşindeler. O kadar habis rantçılık sarmış ki her yerlerini, maskeyi dağıtmak üzere faydalı bir karar alsalar bile uygulayamıyorlar. PTT, AVM, e-devlet, eczaneler arasında günlerdir milyonlarca insanı maskesiz bırakabiliyorlar.

*

Çalışanlar, hafta başı iş yerlerine geri dönüyor. Panik anındaki gibi görüntülerin ortasında çalışmaya mecbur bırakılıyorlar. Patron devlet ele ele, emek verenleri son saniyesine kadar sömürmenin peşinde dolanıyor. 

Galataport inşaatında üç işçide virüs pozitif çıkıyor, itiraz ediyorlar, uyarıyorlar, zorla çalıştırılmaya devam ediliyorlar. Dev Yapı İş Avrupa Yakası sendika temsilcisi Hasan Oğuz bu inşaatta hayatını kaybetti. İnşaatların üretime salgın sürecinde devam etmesinin hiçbir zorunluluğu yoktu. Şimdi üretime ara veriyorlar.

Pek çok büyük fabrika (Ford, Tofaş, Mercedes, Sarar) üretime ara verdi. Bu da iyiliklerinden değil, alışveriş içinde olduğu Avrupa gibi ülkeler salgın sürecinde olduğundan bu kararı alıyorlar. Zorunlu mal ve hizmet üretimi dışında planlandığı durumda pek tabi ki üretime ara verilebilir. Sağlık, cenaze, gıda ve zorunlu ihtiyaçların üretimi ve dağıtımı, elektrik, doğalgaz, su diye sıralanan zorunlu alanlarda gereken önlemlerin alınması, testlerin yapılması koşuluyla üretim devam edebilir. Ne var bunda değil mi ama uygulanmıyor. Ancak insan emek-sermaye çelişkisi ekseninden bakınca kafasında oturtabiliyor.

*

Hangi mal ve hizmetlerin üretileceğine emekçilerin karar vermesi ve ilan etmesinden doğal ne olabilir? Emekçiler yaşayabilmek ve üretim şeklinin artık değişmesi gibi bir ikilemle baş başa kalıyorlar. 

Fabrikada virüs pozitif çıkmasına rağmen “çalışmaktan kaçınma hakkını” kullanarak bir anlamda fiili greve giderek İzmir’de Akar tekstil işçileri ücretli izin haklarını kazandılar. Çalışmama hakkını kullanma mücadelesinde olan pek çok işçi var. Virüs tehdidi altındaki emekçiler videolarıyla gerçekleri herkesin öğrenmesini sağlıyorlar. Gerçeklerin açıklanmasına, itiraz edilmesine ihtiyaç büyük bu adımlar tüm emekçilerde kelebek etkisi yaratıyor.

*

Bir de “kaynak mı var, iş yerlerimizi bugünlerde ayakta tutalım” yaygarasıyla emekçiler ücretsiz çalışmaya veya ücretsiz izne zorlanıyor. Yıllık izinlerinden aylık ücretlerinden kırparak sefalete sürüklenmek isteniyor. Kısa çalışma ödeneği ile kırpılan ücretler şimdi işten atma yasağı yalanıyla ücretsiz izne çevrildi. Hala zenginlerin bu durumda bile mallarını koruma derdiyle halktan para toplama işine girişiyorlar. 

Emekçilerin sırtından sermaye biriktirenler, nasıl harcayacağını şaşıranlar, har vurup harman savuranlar, vakıflarda biriktirdikleri kamusal kaynaklar… Bunlardan toplanacak dev bir kaynağa sahibiz. Tonlarca para kaynağı anlamına gelen ihaleler, yatırımlar yeniden ele alınıp kamunun sağlığına hizmet edecek şekilde düzenlenebilir.

*

Kapitalist devletlerin handikapları bitmek bilmez. Artık dünya çapında pek çok kesime mal oldu. Salgın döneminde ortaya çıkan 5 milyona yakın işsiz var. Bu kadar dev bir kesimi işsiz ve gelirden yoksun bırakırlarsa piyasalarını nasıl döndürecekler? Hiç de derdimiz değil! Geliri olmayan milyonların talebi de olmayacak, kapitalist devlet elindekini ranta çevirmek için kime satacak? Satamaz konuma geldiğinde ki kilit burasıdır, kapitalizmin vay haline. Bu nedenle dikkat ederseniz bankalar üzerinden kredilendirme peşindeler.  Çiftçiye toprak ve tohum dağıtıyorlar ama çiftçinin mazot alacak parası olmadığını hesap edemiyorlar. Ödleri kopuyor gıda üretimini yapacak çiftçiye fazladan destek oluruz diye, fakat yanlış hesapları iki adım atamadan geri dönüyor, çoğu zaman sömürü çarkları dönemez hale geliyor.