Kurulacak, kuruluyor derken sonunda Babacan’ın da partisi kuruldu. Önce Davutoğlu, ardından Babacan…
Hepsi de bir mağdur. Üretememek böyle birşey. Hikayeleri hep aynı. Davutoğlu mağdur, Babacan mağdur. Erdoğan da mağdurdu vakti zamanında. Mağdur oldukları için ikisi de demokrat kesildi bir anda. Erdoğan da demokrattı bir vakit.
Kelime dağarcıkları da ideolojileri gibi. Kavramlar aynı: Adalet, kalkınma, demokrasi, atılım, gelecek.
Üçüncü kez aynı hikayeyi anlatabileceklerini sanmaları ayrıca komik. Kötü bir şaka gibi.
AKP içindeki çıkar gruplarının sarmalını izliyoruz hep birlikte. Her ortaya çıkan bir öncekinin kötü kopyası. Sağdan fazlasını beklemiyoruz ama halkımızın aklıyla alay ettiklerini sanan şarlatanları her gün yeniden izliyoruz maalesef.
Birileri demokrasiden mi bahsetti? En demokratı bunlar. Ekonomik kriz mi var? Bunların elinde program hazırdı da uygulayan olmadı. Savaş mı var? Bunları dinleselerdi böyle olmazdı.
Madem programlarınız çok iyiydi, yapsaydınız. Madem sizi dinlemediler çıkıp konuşsaydınız. Tüm ekonomik başarıların sahibi Babacan, kötü gidişat ondan sonra. Davutoğlu da uluslararası ilişkilerde aynısını savunmuştu. Tabii ki Erdoğan’ın da yükselişi aynı temele dayanıyordu.
Sağ-sol diye ayırmadan liberallerin taktiği hep aynı. Suyu bulandır, sonra da temel kavramları manipüle edip konuşmaya başla.
Ondan biraz, şundan biraz ortaya karışık koydun mu tamamdır. Cem Yılmaz’ın şu gözlemi gibi:
“Ne vereyim abime?”
“Little little in to the middle”
Siyasi kriz sadece sağın değil neo-liberalizmin
Bir süredir AKP’nin siyasal krizini izliyoruz. Ekonomideki kötü gidişat, ülke dışındaki başarısız girişimler AKP’yi bu krizin içlerine doğru iyice sürükledi. Batan AKP’nin gemisidir. Babacan da filikaya atlayanların sonuncusu.
AKP’nin gemisine su dolduran dalga bunların filikasına neler yapmaz. Babacan, AKP iktidarına muhalefet edeceğini anlatadursun kapitalizmin krizinden dolayı o kadar şeffaflar ki tüm ayrışmanın daralan ekonomiden pay kapma mücadelesi olduğu apaçık ortada duruyor. Hesap patronların masasında küçülen pastadan Babacan’ın da yiyip yiyememesidir. Asalaklık baki. Asılları neydi ki suretleri ne olacak?
AKP içinden çıkan partilerin kendisi kristalize olmuyor belki ama kapitalizm git gide kristalize oluyor ve kapitalizm krize saplandıkça liberalleri etrafında toplamaya başlıyor. Hiç olmazsa bir bakıyorlar.
Elbette AKP’nin çıkar birliğinin sonuna doğru gelişi gayet iyidir. En baştan beri bu aşamaya geleceği de ortadaydı. Ancak bu aşamada solun içindeki bu suskunluk alışkanlığı hiç normal değil. Çoğu da kenarda durup AKP’nin bitişini izliyor. AKP’nin içinden çıkan partileri suskunluklarıyla yüceltiyorlar. Aman birşey demeyelim de AKP’nin oylarını bölsün. Yeni kurulan partiler büyüsün ama sosyalistler hep küçük kalsın. Tam elit sosyal demokrat fikri.
Türkiye solu yıllarca AKP’nin yenilemeyeceğine inandı, şimdi de AKP bölünürken kenardan izlemeye koyulup AKP’ye oy veren işçilerin, yoksulların başka bir sağ partiye oy vermesi için dua ediyorlar. Kendilerinin hiçbir görevi yok. Ne güzel mücadele.
Bunu pek de garip olmayan bir ayrıntıdan anlıyoruz. Solun liberalleri merakla incelemeye başladılar DEVA Partisi’ni. Çok içerde merak ettikleri DEVA Partisi gerçekten liberal mi? Gerçekten dertlerine deva olabilecek mi? Gerçekten kapitalizmin hastalığına deva olabilecek mi?
Biz söyleyelim. Kapitalizmi yaşatmaya hiçbirinizin çabası yetmeyecek. Hele böylesi kötü kopyalarla hiç yetmez.
Çünkü artık yaşanan sadece AKP’ye has bir siyasi kriz değildir. Kriz neo-liberalizmin ve mülkiyet ilişkileriyle temelde sorunu olmayan solcuların da krizidir.
Liberal solcularımıza da bu sefer biz önerelim: “Tüm liberaller birleşse ya!” Bakın yıllardır özendiğiniz sağcılar bölünüyor. Merkez sağ bölündü, şimdi koşun ana muhalefete de kimin ne olduğunu görelim.
Bu süreçte kendisine görev biçmeyenleri de kenara alalım. Sosyalistlerin görevi kapitalizmin mezar kazıcısı işçi sınıfının örgütünü inşa etmektir.