Bir MESS süreci daha geride kaldı. Olumsuz sonuçlansa da işçi sınıfının hanesine bir deneyim olarak geçti. Bu sürecin en önemli deneyimi sendikalarda kök salmış olan sendikal bürokrasinin net bir şekilde görülmesi oldu.

Türk Metal ve Öz Çelik İş'in durumuyla Birleşik Metal'in durumları birbirinden farklıdır. Türk Metal ve Öz Çelik İş sermayedarlar ve hükümetle direkt olarak çıkar ilişkileri olan iki sendikadır. Dolayısıyla sarı sendikalardır. Bu açıdan işçileri de bizleri de çok şaşırtmadılar.

Birleşik Metal’in sorunu ise sendikal bürokrasidir. Birleşik Metal yöneticileri, üretimden kopmuş, dolayısıyla işçilerin yaşam biçimlerinden ayrılmış ve belli bir yaşam konforunu aşmış durumdalar. Birer sınıf önderi olmaktan ziyade, sendikacılığı bir meslek olarak görmelerinden kaynaklı olarak onlar artık sendikaların maaşlı bürokratları olarak yaşamlarını idame ettirmekteler.

Mevcut sendikacılar bir kere - şubeler dahil - yönetime girdikten sonra nedense bir daha iş başı yapmayacak gibi konum alıyorlar. Bunun için de sendikalardaki demokratik işleyişi sekteye uğratmaları gerekiyor ve sendikacılık artık bir başkanlık düzenine kavuşuyor. Sendikalardaki başkanlık düzeni de öyle bir öğütücü rol oynuyor ki “başkanlar” sadece lümpen işçileri etraflarında taraftar grubu olarak tutuyor.

Bu içinden çıkılmaz gibi duran sarmalı, hareket halindeki bir işçi sınıfı bozabilir. Grev, işçi sınıfının elindeki en büyük güçtür. İşçiler her grev sürecinden sonucu ne olursa olsun, öğrenerek çıkar. Ayrıca bir grevde, işçiler arasından doğal işçi önderlerini çıkarabilirler. 

İşçi sınıfının nihai zaferi daha fazla grev deneyiminin birikmesine dayanır. Bizler bu gücü kullanabilme becerisini yeterince deneyimleyemedik. Sendikalardaki bürokrasinin bu kadar kökleşmiş olması bundandır. Hareketsiz kalan bir vücudun ağır bir işten sonra hamlaması gibi işçi sınıfının gövdesi sayılabilecek sendikalar da ilk zorlukta su koyveriyor haliyle.

Ayrıca gördük ki işçilerin grevde kararlı olması yetmiyor tek başına. Ayrıca bu kararlılığı işçilerin sendikalarının da sahiplenmesi gerekiyor. Bu olmadığında işçilerin bir kısmı adım atmakta kararsız kalıyor ve bir kırılmaya sebep oluyor. Zincirleme olarak hala kararlı olan işçiler de yıllardır birlikte çalıştığı arkadaşına bilenmeye başlıyor ilk olarak.

Ancak fabrikalarında kendi arkadaşlarına güveni kırılan işçiler, öfkelerini kontrol etmeli ve kendi sınıfına değil bizzat sarı sendikalara, sendikal bürokratlara yöneltmenin yolunu bulmalıdır. Sendikalarından memnun olmayan işçiler, şikayet etmeyi bir kenara bırakıp sendikalarını harekete zorlamak zorundadır. Patronlarla işçiler arasındaki sınıf savaşı bir kerede olup bitmez. Patronlar karşısında güçlü olmak istiyorsak işçiler başta sendikal bürokrasi sarmalı içinde yozlaşan sendikacılardan kurtulmalıdır. İşte o zaman hantal, ham sendikalar gider ve yerine işçi sınıfının yönetiminde sendikalar var olabilir.