Suriye’de bölge gücü olma peşindeki AKP, İdlib’de yeni bir hezimete daha imza attı. Fetihçi hayalleri bitmek bilmiyor. Ardından AB’ye karşı mülteci siyasi kozunu devreye soktu. Mültecileri Yunanistan sınırına itmek için her yola başvuruyor.

Batıya dönen yeni kriz, mülteci zulmüne dönüştü. Türkiye koşullarına dayanabilme imkanları tükenen, geçinebilmenin, hayatta kalmanın yolunu Avrupa’da gören, mülteciler sınır boylarında yaşam mücadelesi veriyor.

*

Yunanistan’dan geçerek Avrupa’ya sığınma hakkını kullanmak isteyen göçmenlerin önü kesildi, gerçek mermilerle saldırıldı, işkence yapıldı, her şeyi elinden alınarak çıplak bedenleriyle Meriç nehri kıyılarına bırakıldı. Sadece kötülükleri üst üste vurgulayarak elimize bir şey geçmez. Biz değil de kim çözüm bulacak? ülkeyi ve dünyayı batağa sürenler mi?

Gerçek bir çözüm için en başta emperyalist kapitalist sistemin karakterini bilmek, anlamak gerekiyor. Lenin’in doğrulanan ele alış şekline göre hangi türü olursa olsun, kapitalizmin en yüksek aşaması olan emperyalizm asalaktır, çürümüştür. O yüzden devrimciler iyi kapitalizm uzlaşısı aramazlar, insanlık beklemezler. Öte yandan bu çelişkilerin artması, sınıflar mücadelesinin gittikçe keskinleşmesi anlamına da gelir. Bunu bilmek de yetmez nihai ve sürekli kılınacak çözüm için çok uğraşı gerekir. Avrupa caddelerini kaplayan dev yürüyüşler, hayatı durduran grevler, sınırdaki göçmenler için yürüyen Yunanistan unutulmasın.

*

Oysa bir kısım sol, demokratik kitle örgütü, sendika geçmişten beri öyle demiyor. Avrupa’nın kapitalizmini makbul görüyor. Onlara göre  “iyi kapitalist Avrupa” (bu Avrupa Birliği’ne girelim anlamına geliyordu) göçmenleri plakasız araçlı kolluğuna yağmalatıyor. Yağmacı emperyalist kapitalist Avrupa sermayesi, Yunanistan’ı bekçi tayin ederek yeni dönem ırkçılığının boyutlarını ortaya seriyor. Hatırlayalım, Nicos Poulantzas’ın tahlilinde faşizm, büyük sermayenin en ileri aracı olarak yer alıyordu. Avrupa sermaye bloğu (Almanya, Fransa, İtalya, İspanya) büyük sermayenin başına bir hal gelmesin diye kıvranır haldedir. Topraklarında göçmenlere edeceklerini ediyorlar. Sömürü çarklarında görmek istemediği göçmenlere de faşist suretini gösteriyorlar.

*

Sol bu eğilimini programına alarak emekçilere “Emeğin Avrupası” adı altında sunabildi. Kafasına uyan iyi kapitalizmi halkına reva görebildi. Kautsky’nin güncel versiyonu olarak konum almaktan asla rahatsız olmadılar.  Tartışmaya mahal vermeyecek şekilde kapitalistler rekabet etmeden yapamazdı. Avrupa ABD ile rekabet için AB’yi kurmuştu. Bundan sonra sömürmek için ne gerekiyorsa yapacaktı. Şimdi şiddetle ve nefretle Avrupa’nın emek verenleri bu siyaseti onaylamıyor, oy vermiyor. Avrupa’nın her yerinde sermaye egemenliği altındaki ekonomik koşullara karşı yürüyor. Eline geçen ilk fırsatta sömürü düzeninin üstesinden gelmeye hazırlanıyor. Gelinen aşamada bu eğilimi mahkum edip üzerine çizgi çekip, dünya işçi sınıfı ile gücümüzü büyütüp ilerlemek doğru olur.

*

Türkiye’de en başta maden, tarım, inşaat, tekstil ve sayısız fason çalışma alanlarında mülteciler çok ağır koşullara mecbur bırakılarak kayıt dışı bir şekilde işçi sınıfının bir parçası oluyorlar. Ümidini yitiren işsizleri rakamlardan çıkaran kapitalizm, göçmen işçiyi kayıtlara almak ne kelime, dış siyaset malzemesi görüyor. Yabancı düşmanlığı bir yandan körüklenirken ağzını açmayan sömürgen patronlar ucuz iş gücü için mülteci işçiyi koz olarak kullanıyor. Nefret ırkçı saldırı göçmene dönünce sermaye egemenlerinin çok işine geliyor. Göçmen işçilerin, işçi sınıfının bir parçası olduğu görülmek durumundadır. İşçi sınıfı, ülkede, Avrupa’da safları ne kadar sıklaştırırsa emperyalizm geçecek yer bulamayacak.