Yunanistan Millletvekili Ioannis Lagos’un Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşma sırasında Türk bayrağı baskılı bir kağıdı yırtmasına verilen ve Lagos’un hareketini tüm Yunanistan’da ve hatta Avrupa’da yaşayan halklara mal eden tepkiler, milliyetçiliğin Yunanistan’da olduğu kadar Türkiye’de de ne kadar derin bir problem olduğunu tekrar ortaya çıkardı. Düzenin partileri, siyasetçileri ve medyası, bu Lagos’un ucuz şovunun peşinden Türkiye’nin “şanlı tarihini ve ecdadını’”hatırlatma yarışına ve hamaset edebiyatına balıklama atladı. Elazığ depreminde gündeme gelen “deprem vergileri” tartışması nedeniyle yaşanamayan “birlik, beraberlik ve kucaklaşma”, kısa süreli de olsa yaşandı.
Yunanistan’ın Altın Şafak Partisi’nin vekili olan Ioannis Lagos’un bu hareketi elbette faşizan ve ırkçı dünya görüşünün bir yansıması. Yine de bu bayrak yırtma şovunun asıl sebepleri arasında, Türkiye’nin son dönemde fazlaca deştiği göçmen meselesinin, Doğu Akdeniz’deki sondaj tartışmalarının, hatta Libya’daki iç savaşın bile etkisi var. Lagos da zaten konuşmasında Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin tehditleri karşısında suskun kaldığını anlatıyor.
Yunanistan’daki ırkçılıkla mücadeleye koşarken kendi ülkemizin dış politikasını gözden geçirebiliriz. Erdoğan’ın Suriyeli göçmenlerle ilgili “kapıları açma ve Avrupa’ya yollama” tehditleri herkesin malumu. Buna ek olarak son dönemdeki favori konularından biri ‘Doğu Akdeniz’deki planları bozulan’ Yunanistan. Libya ile yapılan mutabakat sonrası yaptığı açıklamada “Yunanistan’ın eli kolu bağlandı, onları çıldırtan o” diyen Erdoğan, Berlin Zirvesi ile ilgili konuşurken de Yunanistan Başbakanı Miçotakis’le ilgili olarak “Oyunu yanlış oynuyor, attığı adımlar adım değil” diyor. Tüm bu konuşmalara karşı Yunanistan’dan fışkıran da ırkçı Altın Şafak ve Lagos oluyor. İki taraftaki milliyetçilik de paralel uzayıp gidiyor ama birbirlerine hiç dokunmuyor.
*
Yunanistan’da ve Türkiye’de son 10 yılda daha da gelişen faşizan fikirler, iki ülkenin içinde bulunduğu durumlarla ilgili birçok şey söylüyor. Bunlardan en önemlisi, iki ülkenin de içinde bulunduğu ekonomik kriz hali. Irkçı Altın Şafak Partisi’nin yükselişi tam da Yunanistan’ın borçları nedeniyle gündeme gelen kemer sıkma politikaları ile başlıyor. Türkiye’de ise bu durum dışarıdaki her türlü operasyonla; Suriye, Irak ve şimdi de Libya ile kendini gösteriyor.
Yunanistan’da da burada da bu ucuz hamaset politikaları emekçilerin asıl gündemlerini saptırmaya yarıyor. Bu birbirine çok karşıymış gibi görünen milliyetçi fikirler, kendi iç politikalarında hep aynı yere düşüyor: Emekçileri ekonomik gündemlerden uzaklaştırma ve demokrat kesimleri ve hak arayanları ezme ve toplumu susturma.
Bu paralellikleri görmeden Lagos’un faşist davranışını Yunanistan’da yaşayan herkese mal etmek ancak Türkiye’de de gayet canlı olan milliyetçiliğin üstünü örtmeye ve iktidarın da sürekli kullandığı “şanlı tarihimiz ve ecdadımız” söylemini meşru hale getirmeye yarar. Sosyalistlerin görevi kendi ülkeleri de dahil tüm dünyada faşizme karşı mücadeleyi ilerletmektir.