İşçi sınıfının örgütlenme denemelerinin arttığı bir dönemdeyiz. Kötüye giden ekonomi işçileri patron karşısında birlik olmaya itiyor. Ayrıca hükümetin de patronlarla kol kola işçilerin haklarını tırpanlamaya çalıştığı bir süreçte örgütlenmenin önemi daha da artıyor. Onca engele rağmen işçiler örgütlenmeye çalışıyor.
Mevcut süren direnişlere baktığımızda örgütlenme çabasını görebiliriz. Ancak örgütlenme girişimleri hiçbir hukuka bağlı olmaksızın fiili olarak işten atmalarla cezalandırılıyor. Direnişlerin çoğu sendikalı olmaya çalışan işçilerin işten atılması sonucu başlamış durumda.
İşten atmalar patronların elinde hep bir koz olarak duruyor. Sendikalaşma karşısında patronun uyguladığı ilk kural örgütleyen işçilerin işten atılmasıdır artık.
Sendikalaşmanın bu derece cezalandırıldığı bir ortamda işçilerin örgütlenme deneyimi biriktirmesi oldukça zordur. Çünkü direnişlerde karşılaşılan en büyük sorun örgütlenme deneyimi elde etmiş işçinin tekrar bir örgütlenme içine girmek istememesidir.
Sendikalı olmak anayasa tarafından güvence altına alınmıştır. Hatta sendikal faaliyeti engellemenin cezası 6 aydan 2 yıla kadar hapsi gerektiriyor. Ancak bugüne kadar sendikal faaliyeti engellediği için hapis cezası alan bir patron ne gördük ne de duyduk.
Mutlaka herkesin aklına ülkedeki mevcut adaletsizlik, patronları koruyan yasalar ve patroncu hükümetler gelecektir. Doğrudur, ancak ne yazık ki bu kolay cevap.
İşçilerin örgütlenmesinin önünde göründüğünden daha büyük bir engel vardır: İşten atmaların kabullenilmesi ve doğallaştırılması. Patronlar tarafından ortaya atılan bu fiili durum karşısında sendikaların direnç göstermemesi sendikalaşmanın önündeki en büyük engeldir.
Yıllardır patronlar karşısında yenilmeye alışmış, sendikacılığı, olumsuz anlamıyla, sadece uzlaşma aygıtı olarak gören eski sendikacılar, sendikal örgütlenme sürecinde yer almış işçinin işten atılmasını artık doğal karşılamaktadır.
Hatta o kadar doğallaşıyor ki zaman zaman bizzat sendikacılar patron ağzıyla işçiye “Tazminatını aldın. Daha ne istiyorsun!” tepkisini gösterebiliyor ya da sendikalar işçinin zaten alabileceği tazminatını aldığı için dağa taşa direnişi kazandığını yazıyor.
Bu konuda işçiler, başta patroncu yasalar tarafından, sonra da sendikacıların büyük çoğunluğu tarafından manipüle edilmektedir. Şu anda mevcut direnişlere baktığımızda hepsinde sendikacılar kendilerini işe iade davasının kazanılmasının ardından işçinin alacağı tazminata odaklanmış durumda.
Buradaki manipülasyon tam bu noktadadır. Sendikalı olmak haktır ve cezalandırılamaz. İşçinin işten atıldığında tazminatını alması da bu cezayı hafifletmez. Tazminat, haksız yere işten atılan işçinin kazanılmış hakkıdır ve işçi bu tazminatını almak için illa sendikaya ihtiyacı yoktur. Sendikaya, işten atılmamak için, iş güvencesi için ihtiyacı vardır.