Fransa’nın emekçileri tarihinin en büyük, süresiz genel grevini yapıyor. Biz “hayat, düzene durdu” diyelim, emekçiler için hayat buradan başlıyor. Fransa’nın emekçileri gücünün farkında koşar adım ilerliyor. Herkesi “gerçek bir hayata” kavuşturmak için ilerliyorlar. Metrolar, otobüsler eylem alanına çalışmaya devam ediyor.
Direnenler “özgürlükler istenmez alınır” diyor. Marks’ın portresinin olduğu pankartta “Ya Marks Ya Ölüm” yazıyor, sermayenin ölümü ilan ediliyor. Hangi tarafından bakarsak bakalım, işçi sınıfı, haklarını kazanacak, sönümlenmeyecek, başka bir aşamaya devredeceği tarihi yazıyor.
Büyük grevin devraldığı neydi? Gözler Sarı Yelekliler’i ararken ön saflarda yerlerini çoktan almışlar. Fransa yönetiminin karalamaları, baskısı sökmedi, halk yüzde yetmişin üstünde grevi destekledi.
Dünyada ekonomik krizin derinleşmesi, ayaklanmaları canlandırdı. Şili’de zamlara karşı, Arjantin’de hortlayan enflasyona karşı, Irak’ta işsizliğe yolsuzluğa karşı, Lübnan’da artan vergilere karşı nice direniş devam ediyor.
Türkiye’de de işyerlerinde, fabrika önlerinde işçiler günlerdir aylardır süren eylemlerine devam ediyor. AKP’ye sırtını dayamış olan patronlar meydanı boş sanıyorlardı. Her yerde karşılarına direnen işçiler dikildi. Ülkenin emek verenleri, kitlesel bir direnişin bel kemiği olmaya hazırlanıyorlar. Bir ayağı çukurda olan iktidar, Gezi Direnişi’nde emekçileri göremeyenler, ilk kitlesel eylemde sınıfın varlığını baştan sona görebilecek.
Avrupa’nın geniş mi geniş, tertemiz, adım atıldığında duran araçlarla dolu caddelerini dinlemekten bıktık usandık. Şimdi Fransa’yı var eden, ayakta tutan üretici güçlerin sel olup aktığı caddeleri, köprüleri sabah akşam konuşsak az gelir.
Fransa’da düzenin bir kriz klasiği, en asalak politikalarından birisi “patronların cebini koru çalışanın-emeklinin haklarına saldır” devreye sokulmak istendi. Fransa’nın burjuvaları, hükümeti, canla başla “emeklilerin emekliliğine” göz dikti.
Ortalamayı almak isteyenler sadece emeklilerden oluşan bir direniş olarak düşünüyorlardır. Hayır, emeklilik hakkının gaspına, büyük bir kuvvetle gençler itiraz ediyor. Çünkü kokuşan kapitalizmin yarattığı büyük gelecek tehlikesi, geleceğini kurtarmak isteyen kuşakların büyük iradesine dönüşüyor. Ve “kemer sıkma politikası” peşindekilerin, kemerler gırtlaklarına dolanıyor.
Sermaye düzeninin en güvendiğine karlar yağıyor. Sermayenin kolluğu NATO’dan bile medet umamıyorlar. Grev öncesi dünya Macron “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” lafıyla Avrupa sermayesinin haline acıdı. Ama asıl gerilim toplantıda Çin’in gündeme alınması oldu. ABD ve Çin arasında tırmanan emperyalist çekişmenin NATO’ya dayanması epey dikkat çekici. ABD kendi içindeki egemenler arası çekişmelere mi yansın, dünya çapında tırmanan çekişmeye mi yansın... Yanmaya devam etsinler bizler için işçi sınıfının eylemlerinin, ayaklanmasının devam etmesi üzere her yolu kollamaktan başka çare yok. Hep bir büyük aşama gelecek, gelme emaresi gösterecek.
Sarı Yelekliler Direnişi ve Büyük Fransa Grevi; düzenden yana olan, sermaye düzeninin yıkılacağını hesaplarına bir türlü katmayanların bağrına taş bastıracak. Kapitalizmden medet umanlar, “Avrupa emperyalizminin emekçilere yararlı olabileceğini” söyleyenler artık tamamen sussunlar. Fransa Büyük Genel Grevi dosta düşmana iyi hatırlattı; “emeğin Avrupası” hiçbir zaman olmadı olmayacak. 1700’lerden beri Avrupa’da, Fransa’da emek verenler var, Avrupa emekçilerinin direnişi var, dünya emekçilerinin birleşen, birbirine el veren direnişleri var, ardından Ekim Devrimi var oldu. Gördüğümüz gibi düzen içi kalanlar, “var olan düzen yıkılmaz” diyenler kaç yüzyıl yanılmışlar da hala haklı kalma peşindeler.
Tamamlamadan, Marks’ın ortaya koyduğu maddeci yaklaşımı hatırlamak iyi olur; “İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yapar; ama onu özgür iradeleriyle değil, kendi seçtikleri koşullar altında değil, dolaysız olarak önlerinde buldukları, verili, geçmişten devrolan koşullar altında yaparlar.” (Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i)
Türkiye’de, hele de solda dünya halklarının, emekçilerinin direnişini kendinden görmeme, hiç görmeme yaygın. Oysa devrimci siyaset için emekçilerin kitlesel eylemini kapsamamak söz konusu olamaz. Bilelim ki direnen, işyerlerinin önünden bir an olsun ayrılmadan eylem yapan işçiler önlerine Fransa’yı koydular, kendilerini gördüler, daha da yüreklendiler.