Son dönemde dünyanın her yanında gördüğümüz halk ayaklanmaları bir devrin sonunun yaklaştığının işaretlerini veriyor. On yıllardır uygulanan neoliberal politikalar “büyük küredeki” burjuvazi dışındaki tüm sınıfları benzer konumlara getirdi. Ekonomik anlamda hiçbir hakkı, güvencesi kalmayan kitleler sınıf savaşının ideolojik ve örgütsel araçlarından da mahrum kaldı.

Yine de son yıllardaki gelişmeler bu neoliberal yağmanın sonunun yaklaştığı ihtimalini açıkça gösteriyor. Emekçi kitleleri her nesilde yaşamlarının sınırlarına biraz daha iten bu sistem, artık ekonomik anlamda taşın suyunu sıkmaya çalıştıkça cevabını daha güçlü alıyor. İdeolojik anlamda da dünyanın hiçbir sorununa çözüm getiremeyen; savaşları ve onun getirdiği göçmenleri, ekolojik krizi, enerji ve kaynaklar sorununu oyalamaktan başka birşey yapamayan bu sistem bütün prestijini yavaş ama kesin adımlarla kaybediyor.

Uygulanan ekonomi politikaları çürüdükçe bir devrin de sonu yaklaşıyor. Eski yeni bütün siyasal akımlar devrin sonunu endişe ve heyecanla karşılıyor. Eskiye geri dönüş için ortalığa düşenlerle yeni bir düzenden kendine pay kapmaya çalışanlar el ele gidiyor.

Bütün bu kargaşanın nasıl sonuçlanacağını şimiden tahmin edemeyiz. Ama şundan emin olabiliriz; burjuvazi olası birden çok sonuca parasını basacaktır. Kapitalizmin içinden, devamını sağlayacak olan ama kendi arasında çatışıyormuş gibi görünen birçok olasılık, kitlelerin önüne çözüm olarak getirilecektir. Sistemin “sakin ve güzel bir şekilde” reforme edilmesi de kaba şiddete ve demir yumruklu çözümlere yönelmesi de olasıdır. Ama bunların hepsi kapitalizmden çıkmıştır ve kapitalizme geri dönecektir. Yani hakiki çözüm değildir.

Tüm bunların dışındaki olasılık ise sosyalizmdir, bu sistemin tüm yapıları ve ideolojisi ile çöpe atılmasıdır.

Bu yağma devrinin sonu “kendiliğinden” gelemez. Yeter diyenlerin, bir avuç kan emicinin sömürüsüne ve yarattıklarına itiraz edenlerin sesi dünyanın dört bir yanından yükseliyor. Çıkış noktası birebir aynı olmasa da bu hareketleriin örgütlü güçlerle, fikirler ve programla birleştiğinde bu düzenin karşısında güçlü bir alternatif olacağını biliyoruz. 170 yıldır elimizde tuttuğumuz Marksizmin metoduyla, bir yere tutunmayan kitleleri sosyalizmin programına katabilir, onları sorunların asıl kaynağına doğru keskinleştirebiliriz.

Şili’de on yıllardır süren baskı politikaları, kitleleri ne pahasına olursa olsun meydanlarda olmaya, kendi haklarının peşinde koşmaya sürüklüyor. “Neoliberalizm Şili’de doğdu ve Şili’de ölecek” ama bu ölümden sonra yerine ne doğacak, bu bizim elimizde olacak. Bu kriz döneminde kitleler kendi militan hareketlerini yaratacaktır. Ama bu kendiliğindenliğin nasıl sonuçlanacağı, sosyalist mücadeleye neler ekleyeceği veya çıkartacağı devrimci mücadeleye bağlı olacaktır. Bu ayaklanmaların ‘daha’ çıkmadığı, patlamadığı ülkemizde de bu ayaklanmaları devrimci mücadelenin tek eksik noktası olarak görüp sızlanmak görevlerimizden kaçmak olur. Tüm dünyada yaşanan kriz hali, sosyalizm mücadelesinin her koldan her şekilde ilerletilmesi için olgunlaşan noktaları bize gösteriyor.