İşçiler her yerde direniyor, birlikte hareket etmenin yollarını arıyor. Belediye işçileri, AVM’lerde çalışan emekçiler, metal işçileri etkili bir sonuca ulaşmak için omuz omuza verme çabası taşıyorlar. A patronu, B patronu, kendi patronu değil patronlarını kollayan iktidarın esas düşman olduğunu biliyorlar ve bu noktada ortaklaşıyorlar. Başka direnişlere desteklerini açıklıyor, birlikte açıklama yapıyor, birlikte yol bulmaya çabalıyorlar.
Kriz koşullarındaki ülke gündeminde, sınıfsal eğilimlerin belirleyici olduğu iyice açığa çıkmış bulunuyor. AKP için yıllarca çalışmış Üsküdar Belediyesi işçileri partinin yönetimini Cumhurbaşkanı dahil eleştiriyor, Ataşehir Belediyesi işçileri CHP yönetimini eleştiriyor. Hakkı yenen, evine ekmek götüremez noktaya gelen her işçinin, oy verdiği parti ne olursa olsun, patronlardan yana yönetimlere karşı birleştiklerini ve tavır aldıklarını görüyoruz. Hiçbir tereddüte yer vermeden sınıfsal tavır alıyorlar. Kendi sınıfsal konumları ne diyorsa o berraklık içerisinde hareket ediyorlar.
Bu yüzden sol siyasette AKP tabanına seslenmeyi zul görenler yanıldılar. AKP tabanı farklı seçimlerde farklı tavır aldı. Ama görüyoruz ki en uç veren, en açığa çıkan sınıfsal olarak aldıkları konumdu. Üsküdar Belediyesi işçilerini defalarca dinleyin, göreceksiniz.
Sınıf mücadelesinin ülkede etkili bir güce dönüşmesi için işçilerin birleşmesine ihtiyaç büyük. Emek sermaye kavgasında, emek verenlerin tek tek yaşadığı çelişkiler bir şekilde gündemde yerini bulmalıydı, iletişim araçlarıyla rahatlıkla bulabiliyor. Gündeme getirildiği gibi kalmamalı, siyasal bir hedefte ve birlik zemininde yer edinmeli. Bunun için de gerçek sosyalistler elinden geleni yapıyor. İşçilerin ekmek kavgasının sorumluluğunu her yerde omuzlarına alıyor.
Sendika mücadelesinde yer alan, hakları birikmiş olan, işsiz bırakılan işçilerin örgütlü ve sistematik hareket edebilme imkanına sahip olduğunu görüyoruz. Bu mücadele; umudunu yitiren milyonlarca işsizin, patronla tek başına çarpışan işçinin direncine dönüşüyor.
Eve ekmek götürmek zorunda olanlar, mücadeleyi sonuca ulaştıracak her imkanı göz önünde bulunduruyor. İşçilerin birleşmek için gösterdiği irade, ülkenin iradesine dönüşüyor.
Birlik çabalarını, başka işçi direnişini selamlama ve sınıf dayanışması olarak ifade etmek yeterli olmaz. Kriz koşullarında işçi direnişlerinin artması, baskılar ne şiddette olursa olsun yılmaması tesadüf değilse birleşme çabaları da tesadüfe yazılamaz, geçiştirilemez. Emek verenlerin yönetimini hedefleyenler için işçi direnişlerinin politik birikimini ve örgütlü mücadelesinin ilerlemesini ifade eder. İşçi sınıfı belirsizliğe mahal vermeden yolunu tayin ediyor. Sonuç almak için gücünü büyütmeye bakıyor.
Bugün işler ters giderken işçi direnişlerinin yaratabileceği siyasal dönüşüm, sendikal ve toplumsal mücadelenin devrimci dönüşümünü sağlayabilir.
Bugüne kadar sendika ve konfederasyon yönetimlerinin işçilerin hareketini ve gücünü büyütmek için kolları defalarca sıvaması gerekirken süreç içerisinde iyiden iyiye işçilere karşı pozisyon alır hale geldiğini görüyoruz.
Birleşen işçilerin, emek verenlerin yönetimini kurmak için çalışan emekçilerin, umudunu yitiren işsiz proleterlerin uyanışına vesile olması çok önemli. Direnişler her aşamada ve direnişte bu tarihsel konumun ispatı haline geliyor.
İşçiler kendi hakları için direnmekten başka çare görmüyorlar. Kriz koşulları iş - ekmek - hak - hukuk - tazminat - geçim yok diyor. Direnmek dışında seçenek kalmıyor. Direnmenin koşulları ve süreci, emek verenleri olgunlaştırarak daha etkili bir çözüm arayışına yaklaştırıyor. Direnen işçiler, emek verenlerin yönetimi dışında bir seçenek olmadığı sonucuna gittikçe yaklaşıyor. Direnen işçilerin birleşik gücünü besleyecek siyasi çözüm de ancak emek verenlerin yönetimi olabilir.