Üsküdar Belediyesi tarafından işten çıkartılan işçiler, bir ayı aşkın süredir seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Belki de hayatlarında ilk kez hakları olduğunu yüksek sesle dile getiriyorlar. Ancak işçi sınıfı çıkarlarının patroncu, sağcı partilerden olmayacağına güzel bir örnek oluşturuyorlar.
Üsküdar Belediyesi işçileri hakları olanı istiyor. Sürekli olarak kendilerinin haklı olduklarını, işverenin haksız yere işten attığını anlatırken kendi argümanlarını oluşturuyorlar.
Fakat karşılarına çıkan duvar, ülkedeki bir kısım solcu ve demokratlar oluyor. Bir türlü beğenmiyorlar hakkını arayan işçileri. Demokrat patroncu partiler kıyısına bile yaklaşamıyor haliyle. Neymiş AKP’ye oy vermişler de o yüzden beter olsunlarmış. Neymiş sakallılarmış da iyi olmuşmuş. İşçilerin kimliklerine saldıranların hepsi de baksan sözüm ona solcu.
Bu sözüm ona demokrat genel solcular sadece işçilerin sağ partilere eğilimlerini linç ediyorlar. Ancak bilmiyorlar ki işçilerin sağ eğilimleri, süresi belli olmamakla beraber, geçicidir. Ta ki eve ekmek girmeyene kadardır.
Üsküdar Belediyesi işçileri hangi partiye yakın olursa olsun sonuçta hakları yenmiştir ve hatta haklarına sahip çıkmak için “sesini çıkarma” eğilimine de karşı gelmişlerdir. AKP’liliğin bir sınıf olmadığı gerçeğini her hafta tekrar tekrar hatırlatmaktalar.
Hadi diyelim ki bu sosyal demokratlar genelde orta sınıf. Beğenmeyenler arasında sözde sosyalistler de bulunuyor. Bir türlü kafasını çeviremiyor bu tarafa. Niye çünkü Üsküdar Belediyesi önünde direnen işçiler onlardan değil. Onlar gibi düşünmüyor. Onlar gibi giyinmiyor. Onlar gibi konuşmuyor. İdealizme bak! Bunlara da sorsan maddeci olduklarını savunurlar.
Tamam da bu işçi kardeşlerimizin değil, kendilerine sosyalist diyen partilerin sorunudur. Ancak sadece solcu işçilerle bağ kurabilen, sözde sosyalistlerin perdelemeye çalıştıkları şey sınıftan uzak küçük burjuva partileri olduklarıdır ve gerçek bir sınıf hareketinin kıyısına bile yaklaşamayacakları açıktır.
İşçileri sınıfsal olarak bir araya getiren ekmek kavgasıdır, kültürleri ya da kimlikleri değildir. Bugün pek çoğu sağcı, patroncu partilere oy veriyor olabilir ancak ekonomik kriz derinleştikçe, eve ekmek girmemeye başladıkça durum değişecektir.
Gerçek sosyalistler işçilerin kimlikleriyle uğraşmazlar, hakkı olanı almak için harekete geçen ya da harekete geçmek isteyen her işçi topluluğunun yanında yer alırlar.
İşçiler kahvede otururken örgütlenmezler ya da sınıfsal bilinçleri gelişmez. Örgütlenmeyi hakları için harekete geçtiklerinde öğrenirler. İşçilerin sınıf bilincini edinmesi için tutarlı ve sabırlı bir hareket gerekmektedir.
Ülkedeki sözde sosyalistlere, sözüm ona sosyal demokratlara hatırlatmakta fayda var. Sömürünün geldiği boyuttan işçiler değil, patronlar ve onların patroncu partileri sorumludur. İşçiler sınıf oldukları bilincine yaklaşıyorsa koşulsuz olarak mücadelelerine omuz vermek şarttır. Bu zorunluluktan imtina edenler sınıftan uzak küçük burjuvalar olarak patronların sömürü düzeninin sürmesine fayda sağlamaktan bir adım öteye geçemeyecektir. Ancak işçiler, kavgasını verdikleri ekmek için bir araya geldikçe, örgütlendikçe değiştirici güç olduklarının farkına varacaklar.