AKP son kozlarından birini oynadı. Her şeye rağmen Suriye sınırlarını aştı, şimdi bir destan gibi bunu anlatmaya çalışıyor. Savaş demek yasak ama işgalin serbestliğini tartışmaya konu bile etmek istemiyorlar.

Erdoğan’ın bu adımı atması ihtimaller arasındaydı. Zayıflayan, ekonomik krizle yalpalayan, kendi içindeki bölünmelerle başa çıkamayan iktidarını toparlamak için işte bunlar son hamleler. Öte yandan Erdoğan emperyalistlerin göz diktiği yerlere “ben neden göz dikmeyeyim” diyor. O da bölgesinde yayılmak istiyor. Oraya inşa edeceği evleri, bahçeli triplex lüks konutları anlatıyor. Pazar arıyor.

Ancak burada kaçırmamak gereken bir nokta var. Erdoğan ne Türkiye’de ne de yanıbaşındaki Suriye’de Kürtlerin herhangi bir hak almasını istemiyor. Kürtlerin Ortadoğu’da elde ettiği konumu yıkmak, bulundukları her yeri yağmalamak istiyor. Bunun adı milliyetçiliktir, düşmanlıktır.

Bu savaşta AKP yalnız mı? Hiç değil. Seçim günlerinde yerlere göklere sığmayan o CHP ki en başta savaş destekçisi oldu. Yine aynı günlerde “ittifakın bir parçası diye” yan yana gelinen o İYİ Parti’den ne bekleniyordu? Akşener zaten “gidin alın aslanlarım” dedi, mecliste alkış kıyamet.

“Sen de benim hatalarımdan birisin”

Böyle bir şarkı vardı, sen de benim hatalarımdan birisin diyor sözlerinde. Şarkı bile geçmişe dair. Soracağız, bir hata kaç kez yapılır? Sürekli CHP’den birşeyler ummak ama umduğunu bulamamak çıkmazı ortada duruyor. Programsızlığı program yapmak eğilimi seçimlerde CHP’yi koşulsuz şartsız desteklemekle bir kez daha vücut bulmuştu. Konu ne zaman Kürtlerin hakkını almasına gelse CHP hep bundan kaçındı, devletle anında el sıkıştı. Tezkereye evet demesine şaşırmıyoruz. Şaşıran varsa da dönüp kendi konumunu bir kez daha gözden geçirmeli.

CHP devlete göbekten bağlı. CHP bir sermaye partisi. “Devletin korunması ve yaşatılması” için harekete geçer. Kürtlerin hiçbir hakka sahip olmaması için devlet hamle yapacaksa seçim ittifağını yarı yolda bırakır, devletle anlaşır. Biz bunu daha önceki süreçlerde de gördük. Hayal kırıklığı yaşamıyoruz, çünkü bu parti radikal değişikliklerin öncüsü olamaz.

Sakinlik ve sabırsızlık arasında

Çıkarlar uğruna dengeli yürütülmeye çalışılan her ilişki ve ittifak bir sapmanın yolunu açar. Kendi elini kolunu bağlamak, başka bir güce bel bağlamakla başlar. Bu sebeple savaş başladığı an itibariyle ortaya net bir tutum koymak ve bunu gecikmeli olarak ortaya koymak arasında elbette ki fark var.

Kendi konumunu, şemsiyesinin atına girdiği güce göre belirlemeye çalışanlar rahatsız edici bir sakinliği de yaymaya çalışıyor. AKP bir başka ülkenin sınırlarına silahlarıyla, tanklarıyla giriyor ancak sol sakince planlı faaliyetlerini sürdürmeye çalışıyor. Bunun adı soğukkanlılık değil ruhsuz bir sakinlik. Canlı, akıl dolu ve hamleci bir siyasetin yerine bu ruhsuz sakinlik ikame ediliyor. Ancak bunun köhnemişlikten başka bir şey olmadığını bilelim. Bir yerde bombalar patlarken diğer yerde hayat olağan akışında süremez. Toplumu örgütlemek, önce siyasal bilincin kuşanılmasıyla olabilir.

Burada böyle bir hava sürerken diğer yanda sabırsızlık dinleyebiliyoruz. Esasında bir vazgeçmişliğin tartışmasını yürütüyoruz. Hem gelişmelerin nasıl yorumlanmasına dair özgül bir fikir ortaya konulmuyor hem de bir an önce kazanmak için kestirme yollar aranıyor. Kazanmak için yol yürümek gerekir. Kazanmak için düşünmek, deneyimlemek, harekete geçmek ve sonuçları alıp tartarak ilerlemek gerekir. Hiçbir zorluğa girmeden kazanmanın kestirme bir yolu yok. Eğer istenen günü birlik planları hayata geçirmekse bunlar mevcut düzen güçleriyle çözülür. Bu yola girenler, geri dönemeyeceklerini de bilmeliler. Ancak emekçilerin iktidarı yolunda yürümeyenlerin topluma dönüp de sabırsızlıklarını, yorulmuşluklarını ve yapmadıklarını bir teori olarak anlatma hakları çoktan düşürüldü, böyle bir hak yok.

Savaşa karşı amasız tutum

AKP’nin yürütmekte olduğu bu savaş olağanlaşamaz.

Suriye’de el ele verdikleri katliamcı çeteleri, yedek milis güçleri olarak tutmak istiyorlar.
IŞİD barbarlığına karşı savaşan ve yenebilen Kürt güçlerini diğer emperyalistlerle sıkıştırmak, etkisini kırmak istiyorlar.


Ortadoğu’da halkları yeniden büyük bir kıyımla yüz yüze getirmek üzere hamle yapmış durumdalar.

Daha birçok felaketle karşı karşıyayız. Bu yüzden savaşa karşı tutum net olmak zorundadır. Bölgenin yarını ezbere açıklamalarla geçilemez. “Kahrolsun ABD emperyalizmi” derken bölgede yayılmaya çalışan AKP’nin bu politikaları gözardı edilemez. Süslü sözlerle alttan alta yürütülen milliyetçiliğin üzeri örtülemez. Evet, her kelime ve her kavram çok büyük öneme sahip. Bütün siyasal hattı bunlar çiziyor.

Sosyalistler sadece kendinden mesul “küçük gruplar” değil. Bu dünyanın da insanlığın da yarını sosyalistlerden sorulur. AKP’nin nasıl emperyalist, nasıl sermayeci bir iktidar olduğunu emekçilere, halklara her gün yeniden anlatacağız. Zorluklarla karşılaşsak da anlatma imkanlarımızın olduğu günlerden geçiyoruz. Çünkü bir yanda fetih sureleri ile kahramanlık hikayeleri anlatırken diğer yanda ekonomik krizin üzerini kapatamadıklarını kendileri de görecekler. Ancak onlardan önce bunu emek verenler görecek. O zaman AKP, karnını doyuramayan milyonlara milliyetçilik sepetindeki hikayeleri satamayacak. Şimdi milliyetçilik körüklenmeye çalışılsa da kriz gerçeği bu kimlik siyasetini parçalamaya devam edecek.

Öte yandan sınıfsız demokrasicilerden, yeri gelince AB’nin imkanlarından medet umanların kabuğu bir kez daha kırılıyor. Ortadoğu’da dökülecek kan hiçbir emperyalistin umrunda değil. İnsanlığın geleceğini iyi giyimli bu katiller sürüsü kuramaz. Dünya halkları için bugüne kadar gerçek tek bir iyi şey yapmayanlar, yine yapmayacaklar. Bu gerçeği herkes görecek.
Ülkede, bölgede ve dünyada halkların umudu sosyalizm olacak. Bunu anlatacağız, bunu örgütleyeceğiz.

Milyonlar yoksulluklarına karşı kazan kaldırabilir, o yoksullar aynı hayatı yaşayanların eşitliğini de kardeşliğini de sonuna kadar savunabilir.