Kriz yüzünden ardı arkası kesilmeyen zamlar, emek verenlerde alım gücü bırakmıyor. Geçinmek için emeği dışında kaynağı, malı mülkü olmayanların çıkış yolu bir arada hareket etmekten, direnmekten, partili olup sınıf mücadelesini siyasallaştırmaktan geçiyor.
Sendikal hareket içindeki emekçiler de sınıf mücadelesinin önemli bir dinamiği olarak kendini ortaya koyuyor. Cargill İşçileri, Tekgıda-İş Sendikası’na üye oldukları için işten atıldı, 500 günü aşan süredir direniyor. “İmkansızlık” demeden, azlığı gerekçe göstermeden, bahane aramadan örnek bir kararlılık ve mücadele sergiliyorlar.
Emek verenlerin örgütlü tavrı, sendika olsa da olmasa da sermaye düzeni ve sömürüsü olduğu sürece hep olacak. Sendikal mücadele ile kazanım elde edilse de edilmemiş olsa da direnişlerin gerisinin nasıl ve nereye bağlanacağı konusunun kritik bir önemi var. “Geride kalan emekçilere, geleceksiz kılınan nesillere ne olacak? Tam olarak kurtuluşları nasıl olacak?” konusuna gelinmek istenmese de bunun için sendikal mücadele siyasallaşmak durumundadır, siyasal çözümler adımlar olmazsa olmazı olmalıdır.
Sendikal mücadelede yer ve imkan elde eden sol kesimler görüyoruz ki bu sorulara, siyasallaşmaya bir türlü gelememişler, gelmemişler. Türkiye’deki sendikal mücadelenin yeri göğü inleten tarihine bakınca insan kendini “nereden nereye” demekten alamıyor. Kolaylıkla, siyasal iktidar yanlısı veya kopyası sendika yönetimlerine top atılıp kenarda durulamaz. Sendikalarda etkili konumda olmakla yıllardır övünenler, bunun ardına gizlenerek pek çok kritik zamanların siyasal tavrını almaktan kaçınmış olanlar, “gerçek bir sınıf mücadelesi verme çabası vardı ama engellendi” diyerek sınıf mücadelesinin gözüne kül üfüremezler. İlla ki birisi çıkar sorar.
Ülkede emeği ile geçinmek dışında mülkiyet güvencesi olmayan tüm toplumsal sınıf ve katmanları “emek verenler” kavramıyla kucaklayabiliriz. Sendikaya üye olma, kıdem tazminatı hakkını arayan her bir emek veren, siyasal iktidara da iktidar hedefiyle etkili yanıt üretir. Bu da emek verenlerin dur durak bilmeden siyasallaşmasını sağlayacak programla olabilir. İktisadi mücadele alanına terk etme aralığı olmayan sosyalistler bu programı ortaya atmak ve mücadelesini kerte kerte kazanmaya büyük bir coşkuyla katılmalıdırlar.
İşçi sınıfına gündelik ve ekonomik kazanımları hiçbir zaman yetmedi, yetmeyecek. Bu bakımdan sosyalist mücadelenin siyasal programına ve hedeflerine her daim açık konumda olacaklar. Sosyalistlerin de sınıf hareketi “ne kadar toplu ne kadar dağınık” olursa olsun siyasal programını ve eylemli sürecini ortaya koyuyor halde olması gerekir.
“Koşulların uygun olmadığını” ancak günümüzün ekonomistleri, yani “emek verenlerin yönetimi” siyasal hedefinden köşe bucak kaçanlar öne sürebilirler. Emek verenlerin yönetimini savunan sosyalist siyasal bilinç, sınıf hareketini yaratmak için en etkili adımları atmak durumundadır. Bu konuda hesapsız, kitapsız, ikirciksiz, toplumun, işçi sınıfının yararına göre hareket eden partimiz, Emekçi Hareket Partisi’nin örgütlü gücü, tek çözümü emek verenlerin siyasal yönetiminde gören programını apayrı bir yere koymak gerekir.
Sendikaların demokratik, açık ve hesap veren, gerektiğinde üyeleri tarafından geri çağırılabilen yönetime kavuşması ancak böylesi bir siyasal programın yaratacağı etki ile hayata geçirilebilir.
Sermaye düzeni emek verenleri ortak bir hedefe her zaman zorunlu bırakır, koşullara direnmek kararlı olmayı işçi sınıfını bünyesinde barındırır. Cargill işçileri ve doğru tutum alan sendika sorumluları en iyi örneklerden biridir. AKP-MHP bloğunun yarattığı sömürü çarkları ve kriz koşulları sermaye düzeni karşıtlarını çoğaltıyor. “Emek verenlerin yönetimi” programı işçi sınıfının siyasallaşmasına durmaksızın güç katıyor.