Ekonominin durgun gidişi nedeniyle Amazon ormanlarının üretime açılması on yıllardır Brezilya’nın gündemini meşgul eden bir konu. Sağcı Bolsonaro’nun başkan seçilmesi ve orman bölgelerine yönelik suçların cezalarını hafifleteceğini söylemesiyle de ormanlar ve orada yaşayan yerli halk tehlike altına girmişti. Amazon’da başlayan orman yangınları da bu politikanın bir sonucu oldu.

Amazon ormanlarındaki yangınların birçok noktada zararı var: Hem dünyanın oksijen kaynaklarını azaltıyor hem de atmosferdeki karbondioksiti tutabilen geniş miktarda yeşil alanı yok ediyor. Ayrıca yangınların kendisi de havaya karbondioksit ve diğer zehirli gazları salıyor. Açığa çıkan kül ve duman nedeniyle yakınlardaki şehirlerde havanın karardığı gözleniyor. Son olarak da Amazon ormanlarında yaşayan yerlilerin yaşam alanları yok ediliyor. Ayrıca Amazon ormanlarında yaşayan tüm canlıların da evleri ortadan kaldırılıyor.

Amazon yangınları küresel ısınmanın hem nedeni hem de sonucu. Artan mevsimsel ortalama sıcaklıklar, özellikle yaz dönemlerinde böyle yangınların daha çok sayıda ve yoğunlukta çıkmasına neden oluyor. Yine bu yangınlar atmosferdeki karbondioksit miktarını artırarak sıcaklıkların daha da artmasına sebep oluyor. Yine yakın dönemde artan sayıdaki orman yangını Alaska, Grönland gibi daha önce yangınların yaşanmadığı ekosistemlerde de görülmeye başlandı. Bu da küresel ısınmada bazı eşiklerin aşıldığını gösteriyor.

Brezilya'daki yangınların özel sebebi ise ekonomik. Brezilya ekonomisinin iki ana damarı, büyükbaş hayvan yetiştiriciliği ve soya fasulyesi gibi ithal edilen tarım ürünlerinin yetiştirilmesi için gereken araziler, Amazon ormanları yok edilerek elde ediliyor. Küresel ekonomide Çin ve ABD arasındaki ticaret savaşı nedeniyle oluşan belirsizlik ise kar oranlarını korumak isteyen şirketleri ormanlar ve yerli halkın yaşam alanları pahasına bu yangınları çıkarmaya itiyor. Bolsonaro elbette bu politikaların sözcüsü ve yürütücüsü; yine de asıl neden Brezilya ekonomisinin durgunluğu, Bolsonaro’nun dengesiz ve hastalıklı kişiliği değil.

Bu yangınlar sadece Brezilya'yı veya Güney Amerika'yı değil tüm dünyayı etkileyecek.Yangınlara karşı G7 ülkeleri bile Macron’un önderliğinde birşey yapma gereği duydu ve yangınlara karşı 22 milyon dolarcık topladı. Dünyadaki en zengin ülkelerin liderlerinin toplayabildiği bu cüzi miktar bile Bolsonaro tarafından “iç işlerine karışıldığı nedeniyle” reddedildi.

Bu durum neoliberal düzenin geldiği son durumun bir özeti. Kar oranlarını korumak için insanlığın geleceğini tehdit eden şirketler, bu sistemin yarattığı Bolsonaro ve bu sorunu çözmek için ortaya atılan ama ancak 22 milyon dolar toplayabilen uzlaşmacı Macron.

*

Dünyanın bir yerinde bunlar olurken ABD’de büyük şirketlerin CEO’larının oluşturduğu Business Roundtable (İş Dünyası Yuvarlak Masası) bir açıklama yaptı. Açıklamada 1970’lerden beri amaçları olarak belirledikleri tek şeyin, hisse sahipleri için kar oranlarının korunması ve artmasının dışında çalışanlarına, tedarikçilerine ve bulundukları topluma da sorumlulukları olduğunu kabul ettiler. Hızlı bir değişiklik getirmese bile bu açıklama yönetici sınıfın bulunduğu durum için bize işaretler veriyor. Dünyanın içinde bulunduğu durumun ve sayıları her geçen gün artan krizlerin insanları daha radikal çözümlere yönelteceğinin farkındalar. Küresel ısınma gibi küresel krizlerin sorumluluğundan kaçmak ve kendi egemenliklerini korumak için taktiksel bir geri çekiliş planlıyorlar. Kendilerine yönelen tepkileri soğurmak için bir adım geri çekilecek, karşılarına düşman olarak Bolsonaro’yu veya Trump’ı alacak ve yumuşak bir geçişle eski düzeni kırpıp yeni, çevreci ve biraz da liberal bir kapitalizmi tekrar tüm dünyanın önüne koyacaklar. 

*

Amazon yangınlarının gösterdiği şey, yönetici sınıfın bu denli büyük tehlikeler karşısında bile anlamlı değişimler ve çözümler getirme olanağının kalmadığıdır. Dünyada bildiğimiz anlamdaki yaşam tehlike altında olsa bile kapitalist sistem kendi içinde bunu durdurma, yani küresel ekonomik sistemi dizginleme iradesini gösterememektedir. Erken dönem kapitalizmin kendini yenileme ve uyum sağlama özelliği tamamen kaybolmuştur. Ekolojik kriz ve gelişmiş kapitalist ülkelerin bu krizin çözümüne gösterdiği direnç bunun en somut örneğidir.

Tüm bunlara karşı açığa çıkaracağımız ve anlatacağımız şey bu krizlerin asıl sorumlularıdır; kapitalizm ve burjuvazidir. Krizlerin asıl kaynağı bazı özel durumlar değil sistemin sürekli kar oranını artırmaya ittiği şirketler ve bunların yönlendirdiği ana akım politikalardır. Karar verenler bu sınıf olarak kaldığı sürece, geri kalanlara yalnızca bu krizleri yaşamak ve yanan ormanların arkasından bakakalmak düşer. Sosyalist bir program ne bu krizler karşısında sessiz kalabilir ne çözümü bireysel değişimle sınırlayabilir.