Patronların hakim olduğu bir ekonomi krizlere girmeden, işsiz bırakmadan yoluna devam edemez. İşsiz bıraktıkları bir orduya dönüşür, yedek emek ordusunun parçası olur. Patronların çıkarına çalışanlara baskı yaratır, hakları alçakça gasp ederler, sınıf mücadelesinin elini kolunu bağlamak isterler.

Düzenin başarısızlığı devletin (TÜİK, İŞKUR) modern yönteme uyarak açıkladığı rakamlarda ortaya çıkar. Çözüm bulamayacakları, bulmaya gerek görmedikleri için sıkıştıklarında üstünü örtme derdine düşerler.

İşsizlik mücadelesinden korktukları için yalanlar, çarpıtmalar, üstünü örtmeler havada uçuşur. “İşsizlik yok iş beğenmeme var” da en yaygın olanıdır. (“Cebindeki telefon son model, mağazaların önünde sıra var” da ayrı bir değerlendirme konusu.) Gerçekler farklıdır, kapitalizm sürdükçe işsizlik, ülkenin temel bir olgusudur.

Marks’ın kullandığı ifadelerle “olgular bas bas bağırıyor”. İŞKUR’a kayıtlı geçen sene 2 milyon 621 bin işsiz varken şimdi 4 milyon 417 bin işsiz var. İşsizlikte bir yılda yüzde 68 artış gerçekleşmiş bulunuyor. Bu kayıtlara girmeyen, girmemesi için özel çalışma yapılan milyonlarca yedek emek ordusu vardır. Devlet rakamlardan siler ama emek verenler mücadelesinde en yakıcı şekilde yerlerini alır.

Bu yalanlar, pişkinlik, tuzu kuruluk seviyesi iktidar tarafından çiziliyor, kinimiz oradan başlamalı. Bu yüzden de emek verenlerin kavgasının iktidardan başlaması kaçınılmazdır. Bakın, Cumhurbaşkanı’na yaslanarak dört maaş aldığı ortaya çıkan AKP’nin kodamanları açığa çıkınca utanmak yerine toplumu nasıl da tehdit edebiliyor. Düzenin özünü asıl Erdoğan söyledi: “Herkes iş bulacak diye bir kural yok”. Hep böyle açık açık konuşsalar işimiz kolaylaşır. Birileri dört maaş alırken birileri aç açıkta kalabilecek. “Herkes” dediği emeği ile geçinmek dışında elinde hiçbir şeyi olmayanlardır. Böyle bir akılla hangi emek veren uzlaşır? Bir avuç patronun, patroncunun eline kalmadık. Emek verenlerin mücadelesi; her yerde herkesin işi olacağını anlatıyor, emek verenlerin yönetiminde “tam istihdam” diyor.

Emeği ile geçinen işsiz kardeşimizin cevabı, “iş beğenmiyorlar” konusunu yeteri kadar aydınlatıyor: “Sen 100 bin kazanıyorsun bana 2000’i cumartesi dahil, sabah 8 akşam 8 çalışmayı reva görüyorsun. 1200 lira kira; sen akşam eve bonfile, tatlı götüreceksin. Ben yayan eve döneceğim. Nasıl aynı kaptan yemiş olacağız? Günde 12 saat; yol yok, yemek yok. Üçüncü havalimanına girmek için AKP’li olman gerekiyor.”

Gençler, kadınlar, üniversite mezunları, emekliler, mevsimlik işçiler için yaşanmakta olan işsizliğin farklı zorlukları, dayanılmaz hale gelen tarafları vardır. Çeken bilir, bir de emek verenlerin siyasal mücadelesi bilir. Her seferinde her patroncu ağzıyla konuşan bu cevapla susturulabilir.

Sermaye düzeni, çalışanlarla işsizler arasında var olan gerilimden memnundur. Bu konu Marks’ın Ücretli Emek ve Sermaye - Ücret Fiyat Kar adlı yapıtında şu şekilde yer alır: “Yukarıda, kapitalistlerin kendi aralarındaki sanayi savaşının çabucak çiziktirilmiş bir portresini vermiş bulunuyoruz. Bu savaşın şöyle bir özelliği vardır: Bu savaşta çarpışmalar, işçi ordusunun askere alınmasından çok terhis edilmesiyle kazanılır. Generaller; yani kapitalistler, kim daha çok sanayi erine yol verecek diye aralarında yarışırlar.” Patron düzeni rekabet nedeniyle yoluna devam edebilmek için emekçileri her zaman işsizliğe mahkum edecek.

İç ve dış piyasaları savunup patronların rekabetine çözümler önerip hem de CHP’nin yaptığı gibi parti programına “tam istihdam” yazılamaz. Rekabet ve tam istihdam aynı kefeye sığmaz. Tam istihdam ancak emek verenler yönetiminde ve siyasal programında aynı kefeye koyulabilir.

Yedek emek ordusu içerisinde yer alan işsizler, patronlar için bulunmaz fırsattır. Reform paketleri, kalkınma planları, kıdem tazminatının gasp edilmesi bu süreci büyütme yollarıdır.

Yine aynı eserde şöyle diyor Marks:
“Büyük sanayi, fazla üretim anları için işi olmayan işçilerden kurulu bir yedek orduya sürekli olarak gereksinim duyar. Burjuvazinin, işçilere karşı başlıca amacı, genel olarak emek-metasını olanaklı olduğu kadar ucuza ele geçirmek değil midir?”

Patronların emekçileri işsiz bırakma, kazanılmış haklarını gasp etme yarışını engelleyecek yegane şey; emek verenlerin birlikte hareket etmesidir. Aynı sloganda, aynı siyasal hedefte birleşmesidir.

Ancak ülkede emek verenlerin yönetmesi hedefine yürüme mücadelesi, çalışanlar ve işsizler arasındaki gerilimi ortadan kaldırabilir. Zaman; işsizin, ücreti düşük olanın, kıdemi gasp edilmek üzere olanın değil patronların aleyhine dönmeye başlayabilir, “ilk adım atıldı mı gerisi çabuk gelir.” (Engels, adı geçen eser)