Sermaye düzeni, sanayi ve tarım üretimini yok edip ülke kaynaklarını inşaata gömerek ekonomiyi batma noktasına getirdi. Uzel Traktör Fabrikası’nın kapatılması en çarpıcı örneklerinden biri. Uzel işçisi “hesap kitap bilmeyen birine versek bu fabrikayı batıramaz” derken patronların hakim olduğu düzeninin cürmünü sadelikle ifade ediyor. Fabrikanın üretim araçlarına, yönetimine el koysalar traktör üretiminde dünya sıralamasında ilklere çıkacaklarına adları gibi eminler.

Devlet fabrikaya mühür vurmuş, yağmacılar tarafından üretim araçlarının talanına zemin hazırlamış. Mühürlü fabrikada bulunan 36 milyon TL değerindeki üretim aracı, güvenlikte çalışan işçi işten çıkmak zorunda kaldığı için parça parça sökülerek gasp ediliyor. Ama işçilerin haklarını ödemeye para olmadığı söyleniyor.

Piyasa ekonomisi patronlar için dönmeye devam etsin, işçiler yönetmeye adım atmasın diye her türlü zarara girilebilir. Uzel arazisi harıl harıl üretim yaparken bir anda kapatılmış, arsayı rantçılara peşkeş çekmek üzere zaman kazanıyorlar.

İstanbul Rami’deki fabrika alacaklar sebep gösterilerek değerinin çok altında, devletin kurumu İflas Masası tarafından danışıklı bir şekilde 223 milyon 700 bin TL’ye satılıyor. Dünyada traktör üretimini belirleyen ilk on fabrikaya girmiş, 126 ülkeye ihracat yapan 82 yıllık fabrika bir anda üretmez ilan ediliyor. Üstüne işçilerin maaşları, kıdem tazminatları gasp ediliyor.

Günde 120 tane traktör üretilen ve yan ürünlerde de epey ilerlemiş, helikopter yükselince kareye sığan (94 dönümlük arazide) dev bir fabrika. İşçiler 11 yıldır maaşlarını ve biriken kıdem tazminatlarını almak için direniyorlar.

Üretim araçlarının sermaye düzeninin elinde olması işte budur. İşlerine gelmediğinde, rant kokusu aldıklarında, birbirlerini yediklerinde ortalıktan toz olurlar. Dev binaları, yolları, üretim tezgahlarını, üretimde kullanılan aletleri çürümeye terk ederler. Ancak ve ancak işçilerin emek gücü ile hayat bulacak üretim araçlarına, birleşen ve karar alan işçiler sahip çıkar. Gerçekten hakim olan üretim gücü kimmiş gösterirler. Uzel’de de olay bu şekilde cereyan ediyor.

İşçilerin yeniden traktör üretilmesini sağlayacak aletlerini korumasına devlet engel oluyor. Bu durum işçilere haklarının gasp edilmesinden daha ağır gelmiş.

Bir arada durmuş ve komite olarak hareket etmiş Uzel işçileri ekonominin önemli çelişkilerini ortaya çıkarıyorlar. Üretim araçları toplum elinde işlediğinde gidişatın bir anda nasıl değişebileceğinin sinyallerini veriyorlar. Düzen içi çözümlere rıza derdindeki solun gittikçe daralan ufkuna da elbette bir cevaptır.

Sanayi üretimini yok edip kokusunu aldığı (leşin) rantın peşinden şuursuzca koşan sermaye düzeni şimdiye kadar ayakta kalamadı, bundan sonra da “fabrikayı kapat betonla köşeyi dön” kafasıyla asla kalamazlar.

*

Fabrikalar ve ülke çapında gidişatta büyük zararlar yaratan patronlar kıdem tazminatını gasp etmenin yasası peşindeler. Piyasa çarklarını böyle yamayacaklarını düşünüyorlar. Patron çıkarına esneyen kanunlarla işsiz bırakma kararlarını kolay alma derdindeler. "İşgücü esnekliği” patronların cebine doğru uzayan sermaye düzenidir. İşsizlik hızla büyürken kıdem tazminatını patronun cebine eklemenin yoludur. Sermaye düzeni ülke kaynaklarına her zaman zarardır. Emekçilerin haklarından, emek verenlerin yönetim hedefinden, bir milim esnetmeyeceğiz. Fabrikaları kapatan, işsiz bırakan, emek verenlerin yönetme yoluna çıkanlara iğne deliği kadar bile yer bırakmamalıyız.

Çözümü emek verenlerin yönetiminde aramayanlar ekonomik ve siyasal bakımdan esneme derdindeki patronlara yer bırakırlar. İsteseler de istemeseler de iktidar için AKP’nin iyisini arayanlarla yan yana düşerler. Serbest piyasa ekonomisinin iyi yanlarını, demokratik koşullarını anlatma sınırında kalırlar. Bu koşullarda, demokrasinin ülkeye yetemeyeceğinin önemli bir kanıtıdır Uzel Fabrikası ve işçilerinin direnişi.

Sol ve sosyalist kesimler için düzenin iyileşmesi, demokratikleşmesi çabası sınırlarında kalmak, emekçilerin yetinmesini beklemeleri tarihsel hata olur. İşçiler emeklerinin karşılıklarını ancak emek verenlerin yönettiği bir ülkede alacaklar. Üretim araçları ve siyasal iktidar emek verenlerin yönetimindeyken ülke kaynakları ve gelirleri toplum hayrına artmaya başlayabilir. Bu nedenle emek verenlerin yönetimi ertelemeye gelmez.

Sınıf hareketinin yokluğu sebep gösterilerek demokrasi ve devrim hedefi arasına mesnetsiz mesafeler koyulmamalıdır. Her şeyden önce herkes tutarlı yanıtlar vermek zorundadır, zorunda kalacaktır. Demokrasinin sınırlarında kalan sol Yunanistan’da daha önceden de Brezilya’da yönetmeyi denedi (sağcıların beter bir şekilde geri dönüşünü gördük) patron ve patroncular güçlenerek çıktı. (Demokrasinin Sınırı filminde anlatılmış)

Ülkede ve dünyada sermaye düzenini yenen, emek verenlerin yönetimi inşa edilmediği sürece sömürü daha beter hortluyor. Sınıf hareketinin durgunluğunu anlatmayı bırakın, sınıf hareketinin devrimci taraflarını görmeye bakın!

Parlamento sınırlarında kalarak ideolojik dayanak bulma çabası boşa düşecektir.
Emek verenlerin de başını iki elinin arasına alıp sınıf hareketinin birikmesini bekleyen ile bugüne kadar işi olmamış bundan sonra da olmaz.