Bu sene Japonya’da toplanan G20’den geride kalan tek şey kapitalizmin dünyanın sorunlarını çözme becerisini ne kadar kaybettiği oldu. Bir zamanlar sadece kapitalizmin getirebileceği söylenen özgürlük ve eşitlik kavramları, yalnızca kişisel çıkarları peşinde koşan bir avuç haydutun elinde ve artık bunları savunduklarını bile iddia edemiyorlar.

Japonya’da bir araya gelen topluluğa bakıldığında bile insanın içine bir ürperme geliyor. Kaşıkçı’nın doğranması emrini veren, Ortaçağ’dan kalmış Prens Selman ile homofobik ve faşist Bolsonaro; Avrupa’nın neoliberal kurtarıcısı Macron, sosyal medya fenomeni Trudeau ve bir yanda da Trump ve Putin. İşte kapitalizmi kurtaracak harika ekip.

Şaka bir yana, bütün bu kişiler kapitalizmin politik anlamda ne kadar sıkıştığını gösteriyor. Bütün bu liderlerin dünyadaki en gelişmiş ülkeleri yönettiği söyleniyor. İnsanlığın bu zamana taşıdığı medeniyeti ilerletecek hiçbir sıfatları olmayanlar, elbette sadece gösteriş olarak her sene toplanıyor. Hiçbir kalıcı ve derin sorunun konuşulmadığı, fotoğraf çekme seanslarından ibaret olan bu zirvelerin gündemleri de elbette kibir abidelerinin birbirleriyle olan yapmacık ilişkileri oluyor.

Trump’ın hakkını yemeyelim, bir soytarı olarak bu sahtelikleri bilerek veya bilmeyerek güzelce açığa çıkarıyor. Putin’le olan görüşmesinin başında bir muhabirin sorusu üzerine Putin’e söylediği ‘Seçimlere bu sefer karışma’ sözünden; Erdoğan’ın heyetine yaptığı iltifatlara kadar; G20 sirkinin baş komedyeni Trump oldu.

G20’den geriye kalanlar ise yalnızca bir sonraki çatışmaya kadar Trump’ın Çin’e yönelik gümrük savaşını yumuşatmasıydı. Türkiye için de anlaşıldığı kadarıyla, S-400 yaptırımlarına karşılık alınacak 100 uçak, Japonya ziyaretinden getirdiğimiz hediye oldu. Yani anlaşıldı ki AKP’nin anti-emperyalizmi ve ülkenin bağımsız ‘füze’ çıkarları Trump’ın yaptığı bir iltifata kadarmış. THY’ye alınacak 100 uçak kesin ‘bağımsızlığımızı’ güçlendirir ve pekiştirir.

*

Geçen senelere göre bu senenin G20’sine damga vuran ise üye ülkelerin aralarındaki uzlaşmazlıkların ne kadar artmış olduğuydu. Trump’ın varlığı bu çelişkileri kişisel özelliklere bağlıymış gibi gösterse de bütün bu ülkelerin ana çelişkisi sistemin kendisinden gelmekte. Bu faşistler, diktatörler ve sosyopatlar grubu yalnıza kapitalizmin geldiği politik noktayı gösteriyor. Dünya sistemin bu halini savunacak ve koruyacak olanlar, ancak burjuvazinin en çürümüş kesimlerinin temsilcileri oluyor.

Yine de bu durum, bize umutsuzluktan çok umut vermeli. Kapitalizmin kendini yenileme ve uzlaşma yeteneğinin kayboluşu, tüm dünyada yeni bir medeniyetin tohumu için uygun koşulları da yaratacaktır.