Trump, İran'a yönelik yaptırımlarla ve nükleer enerji anlaşmasını feshetmesiyle İran karşıtı dış politika çizgisini göstermişti. Umman Denizi'nde şüpheli bir şekilde saldırıya uğrayan tankerler de bu politikanın daha da sertleşeceğinin ipucunu veriyor.

Suriye'deki iç savaş sona ermişken ABD bölgede tutunmak için yeni hamleler yapacaktır. Bu hamlelerin hedefinde İran'ın olacağı da aşikar. Japonya Başbakanı Shinzo Abe'nin İran ziyareti sırasında saldırıya uğrayan tankerler, İran'a karşı başlatılacak bir savaşın bile olasılıklar içinde olduğunu gösteriyor.

AKP hükümeti S-400/F-35 ikilemine ABD böyle sert bir süreci başlatmışken giriyor. Brunson'ın salıverilmesi için bile ekonomik yaptırımlarla Erdoğan'a geri adım attıran Trump'ın, seçildiğinden beri ağzından düşmeyen İran'a karşı politikalarıyla ilgili olarak Türkiye'ye merhametli davranacağını düşünemeyiz. Dış borca dayalı ekonominin nasıl ABD'nin insafına kaldığı geçen yaz görüldü. ABD Kongresi her hafta Türkiye'ye karşı yeni bir yaptırım açıklıyor. Türkiye'ye gönderilen ve ABD basınına sızdırılan mektup, tehditlerin arkasının doluluğunu gösteriyor.

ABD'nin tehditlerine boyun eğildiği durumda da hükümeti bekleyenler gül ve şeker değil. AKP'yi ABD ile birlikte bekleyen gündemler şunlar; IMF'den alınacak borç, Güney Kıbrıs'ın Akdeniz'deki arama izinleri, İran'dan yaptırımlar nedeniyle alınamayan doğalgaz ve elbette Rusya'nın Suriye'de vereceği karşılık. Rusya'ya S-400 için zaten ödenmiş olan 2,5 milyar dolar cabası. ABD'ye geri dönüşün iç politikadaki olası etkilerini saymaya bile gerek yok.

AKP'nin hem ekonomide hem de dış politikada düştüğü bu tuzak, yıllarca ekmeği yenilen politikaların ürünü. 2002'den sonra hem ABD'nin hem de AB'nin desteğiyle sefası sürülen yılların en sonunda bir ödeme günü olacağı belliydi. O zamanlarda alınan dış borçla birlikte iyi durumda gibi görünen ekonominin altının nasıl boş olduğu şimdi ortaya çıkıyor. İktidarı dış desteğe dayanan AKP, şimdi dayanacak başka bir güç arıyor.

Bu seçeneklerin her birinin sonucu AKP’nin zayıflamasıdır. Yine de ABD de Rusya da belalarını sadece hükümetin değil halkın başına da saracaktır. IMF borcunun karşılığı sadece AKP’nin oy kaybetmesi değil aynı zamanda halka dayatılan kemer sıkma politikası anlamına gelir. Dış politika bazı AKP karşıtlarının istediği gibi iyi yönetilseydi veya ABD/NATO çizgisinden hiç çıkılmasaydı bile, bu sorunlar karşımıza gelmez diyemezdik. ABD ya da Rusya ile iyi ilişkilerin hiç bozulmadan sağlanması demek, bütün bu sorunları yaratan bağımlılığın, emperyalizmin şartsız kabulü anlamına gelir. Yine de kapitalizmin çelişkileri ekonomide olduğu gibi dış politikada da sürekli kriz yaratır, al gülüm ver gülüm sürekli devam edemez. Bütün bu sorunların çözümü o ya da bu kutupla iyi anlaşmak değil, kapitalizmin kendisinden kurtulmaktır, anti-emperyalizmdir. Tam bağımsızlık olmadığı sürece savaşlar da, füze sistemleri de, dış borçlar da halkın üzerinde kambur olarak kalacaktır.