Var olan rejimi temsilen Erdoğan'ın ana muhalefet temsilcisi ile eşit koşullarda tartışması en son 17 sene önce gerçekleşmiş. İmamoğlu - Yıldırım canlı yayını gündeminin canlılığı tesadüf değil.

Düzen siyasetinin tarafları, uzlaşmak üzere bir televizyon programında bir araya geliyor değiller. İmamoğlu'na akla hayale gelmeyecek "hain planlar" olarak da bir televizyon programında ne yapılabilir? İstanbul seçmeninin milyonlarca oyunu gasp etmişler, programı yapmasalar, İmamoğlu'nu ekrana vermeseler kim şaşırır ki? Olabilecek en haksız ve hukuksuz yolların bir çoğunu denediler, uyguladılar. Burdan komplo teorisi üretenlerin motivasyonuna da insan hayret ediyor.

Mecliste yer alan siyaset tartışmalarını kürsü, komisyon, genel kurul yolu ile yürütüyorsa bir televizyon programında da yürütebilir. Demirtaş, aday olduğu her süreçte canlı bir tartışma için defalarca meydan okuyarak Erdoğan'a çağrı yapmıştı. Bu, halkın nezdinde artılarından biriydi. Kabul edilemez bir yayın gibi konuşmanın manası da yok.

İmamoğlu'nun da bu türden bir canlı tartışma ve polemikten geri durabilecek bir durumu yoktur. Her uzatılan mikrofona, yüzünü dönen seçmene seslenmek, kucaklayıcı tavrını sürdürmek zorundadır. Seçildiği halde belediye başkanlığı yapma hakkı elinden alınan, seçmenin oy hakkını da savunmak üzere etkili olabilecek her türlü iletişim aracını değerlendirmek durumundadır.

Seçim arifesinde, AKP düştüğü bataktan kurtulmak için her yolu denerken 17 yıllık orucunu bozdu, bu teklifi geri çeviremedi. Her gün rezil bir açıklama veya görüntüye imza atıyorlar. Herhalde "bir televizyon programında daha rezil olsak ne olur" dedikleri bir tarafı da var. Herkesin beklediği yenilgiyi, iyiden iyiye Binali Yıldırım'ın temsil etmesini de hedefliyorlar.

Taksiciyle, manavla, bakkalla denk gelen siyasi polemikler çok anlatılırdı. Şimdi çok yaygın bir şekilde yapılmakta olan Yol TV'nin ustalıkla ilerlettiği sokak röportajlarında halkın siyasi polemik konusunda nasıl mahir örnekleri olduğunu görüyoruz. Mikrofon imkanı elde eden emekçi sınıflar, geçinemeyenler, çok hesap kitap peşindeki sınıflara göre nasıl da dolular. Eşler arasında erkeği alt edecek şekilde kadınların siyasi itirazları nasıl da kuvvetli. Nefes bile almadan takır takır iktidar eleştirisi örneklerinin çıktığını hepimiz görüyoruz.

Gerçekleri baskıyla, tekçi medya ile örtebildiğini, halkın gözüne kül üfürebildiğini düşünen AKP ancak kendini kandırıyor.

İstanbul seçmeninin iradesini 31 Mart'ta çiğneyen AKP, yine kendi ayağına sıktı. Aynı zarftaki dört oydan birinin iptal edilmesinin izahı yoktu, aradıkça da ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Bu nedenle ekonomik gidişattan etkilenmeyen AKP tabanı var idiyse, İmamoğlu lehine ikna etmiş bulunuyor.

İşsizliğini dile getirene "zurna yapma" diyen Binali Yıldırım'ı kim dinler?
Bir avuç insanın YSK ile yarattığı hukuksuzluğa karşı 16 milyonu savunduğunu söyleyen İmamoğlu'nun diyecek çok şeyi olmalıdır. "İşsize iş bulacağım, açlık sınırındaki yüz binlerce insan benim sorumluluğumda" sözlerini sonuna kadar sürdürmelidir.

İmamoğlu'nun kazanmasını, şimdi de önde olmasını sağlayan en önemli neden halk için atılması gereken adımlardan ve politik tutumdan geri durmamasıdır; ulaşımda, su faturalarında indirimlerin gerçekleşmesi, ülkedeki pahalılığı gündeminde tutmasıdır.

Bir önceki ve diğer seçimlerde olduğu gibi kimin kazanacağını, ülke gidişatına yönelik açık politik tutumlar belirleyecek, sonucuna da sahip çıkacak.

Ekonomiyi, halkı, şehri, ağacı savunamazlar. Felç geçirmek üzere olan bir AKP var karşımızda, halk herkesten çok iyi bildiği için iktidardan korkmadan konuşuyor.

Halkın yaşadığı sorunları muhalefet, devrimci siyaset sırtlanarak tavrını açıkça koyarak ülkeyi emek verenlerin yönetmesi için basıp yürümelidir.

İstanbul halkının seçme ve yönetme hakkını savunmak için, hak yiyen iktidara karşı, hakkı gasp edilenlerin tarafındayız.