Tunceli Belediye Meclisi’nin ilin ismini belediye tabelasında Dersim olarak değiştirme kararı günlerdir tartışılıyor. Ulusalcılar, milliyetçiler elbette oldukça rahatsız. Çünkü bir ismin dahi orada yaşayan halka teslim edilmesi demek, yıllardır haklarını almak için mücadele eden Kürt halkının haklılığını bir kez daha ortaya koyar. Ne acı. Süleyman Soylu da boş durmadı, İçişleri Bakanlığı karara dair soruşturma başlattı. Faşizmin sözcüleri yine görev başında.
Bu konuda ulusalcılardan, milliyetçiliği körükleyenlerden bekleyeceğimiz bir şey yok. Esas tartışacaklarımız; yıllar boyu yurtseverliğin propagandasını yapan, bunu da oldukça olağan bir eğilim hatta siyasal çizgi olarak anlatanlarla olacak.
Öncelikle söylemek gerekir ki Tunceli Belediyesi adının Dersim olarak değiştirilmesi kararı, sonuna kadar Dersim halkınındır. Bunda tartışmaya yer bulacak en küçük bir nokta yoktur. Sosyalistler bu tartışmayı böyle ele alır.
Gelelim bu tartışmada küheylan kesilenlere. “Ne demekmiş Tunceli’yi Dersim yapmak” diye kendini ortaya atan bir grup, sosyal medya aleminin de bir numarası oldu. Hep sevilen, takdir edilen, buram buram hasret duyulan o belediyecilik anlayışı ve başkanı bir anda kenara atılıverdi. Evet, bıçağın keskin tarafına düştük çünkü. Yıllar boyu hiç uğraşılmayan, değiştirmek için çaba gösterilmeyen ve hatta zaten milliyetçilikle herhangi bir kavgaya girmeyenler için çok şaşılası bir durum olmamıştır. Çünkü ne zaman Kürt halkının hakları konuşulsa, ne zaman ezilen ulusun yanında saf tutulması gereken zaman gelse hep yanından geçildi, üstünden atlandı. Ezen ulusun bir nevi “hassas” noktasına dokunmadan o örgütlenme çalışmaları ne şanlı yapıldı.
Neyle değişir?
Bir şeylerin değişmeyeceğine inanlardan değiliz. Suyun akışı, bitkilerin cinsi, insanın fiziksel olarak ilerleyişi, bu yeryüzündeki her şey değişir. Bunlarla beraber toplumlar, fikirler ve dünya da değişir; değişerek ilerler. Bu değişim bilimsel bir gerçekse toplumların milliyetçilik eğilimleri de değişir ama bunun için siyasal bir yön çizmek gerekir. Sınırsız bir dünyayı anlatırken ülkedeki Kürt sorununu hiç ele almadan, “emperyalizmin oyunları” diye anlatılan yıllar nasıl geri sarılır? İşte her şey değişir ama değiştirmemek adına duranlar da hep hatırlanır. Siyaset böyledir.
Gezi Direnişi’nin ardından forumlar sürerken binlerin Cizre’ye yağan bombalara karşı, sokaklarda öldürülen çocuklara ve Kürt halkına yönelik katliamlara karşı gerçekleştirdiği eylemler ülke çapında bir ilerlemenin de sembolüydü. Diktatörlüğün karşısında el ele direnen milyonlar, ülkenin doğusunda katledilen Kürt halkı için ülkenin batısında çoğu zaman olduğu gibi sessiz kalmayı seçmedi. Bu eylemleri de forumlarda karar alarak gerçekleştirmişti. Sol forumları ne kadar ayakta tutabildi de bu siyasallığı sürdürebildi, bu tartışmaya hala açık bir noktadır.
E peki, sadede gelelim; neyle değişir?
Öncelikle sosyalistler kendi yaşadıkları ulusun bilincini sahiplenerek ezilen ulusları görmezden gelme siyasetinden arınmak zorunda. Kendi çıkarına göre milliyetçilik körükleyen iktidar politikalarıyla milliyetçilikle bezenen topluma göre şekillenmek, sosyalist ideolojiden vazgeçmek anlamına gelir. Bilelim ki sahiplenilen ulus bilinci, burjuva kültürünün ulusudur. Kaderini tayin hakkı, ezilen ulusun kendisine aittir. Bu Filistin halkları için, Arap halkları için nasıl böyle ise Kürt halkı için de böyledir. Bu her konjonktürde değişmez bir kaidedir. Bunun altını çizmek gerekir. Çünkü 2017 Kürdistan Bölgesel Yönetimi bağımsızlık referandumu döneminde ulusların kaderlerini tayin hakkının konjonktüre göre değişeceği de gündemize girmişti. Hem de aynı dönemlere denk gelen Katalonya referandumunda, karar Katalan halkının denirken.
Halklarla barış, patronlarla savaş siyaseti siyasi bir tutum olarak her daim sürdürülmelidir. Ezen ve ezilen ulus çelişkisine karşı hakların eşitliği ve kardeşliği; sınıflar arası sömürü ilişkisine karşı sınıfların savaşımı için mücadele edilmesi gerekir. Krizin derinleştiği şu günlerde esas önceliğimiz bu olmalıdır.
Ve son olarak da Leninist bir partinin inşası ve ilerleyişi için tüm ilkeler kabul ama “ulusların kaderlerini tayin hakkına bir şerh düşmek istiyorum” diyenler, şerhleriyle beraber Leninizm’i anamaz hale gelirler. Enternasyonalizm bayrağını her koşulda yükseltmek sınıf mücadelesinin ilerleyişine de bir merdiven eklemektir.
Çömlek hesabı
Dersim adının, Dersim halkına iade edilmesinin bu kadar tartışmalı hale gelmesinin ikinci ve esaslı bir yönü var.
31 Mart yerel seçimlerinin ardından solun bu süreçteki konumunu değerlendirirken gerçek bir analiz yapanlar açısından Ovacık’ın anında CHP’ye geçmesi elbette dikkat çeken bir noktaydı. Bu kadar yılda neyi biriktiremedik sorusunun sorulması lazımdı. Gerçek anlamda halk meclislerinin kurulduğu, siyasal olarak bir sürekliliğin sağlanabildiği bir vaziyet ne yazık ki olamadı.
Demokrasinin işlemesi için halkın her düzeyde meclisler oluşturması, bu meclislerde siyasal karar alabilmesi gerekir. Halk yönetiminin esasını ancak bu meclisler oluşturabilir. Yerinden yönetim anlayışının ilerleyebilmesi için halkın siyasete katılım ve doğrudan demokrasi deneyimini yaşayıp bunu örgütlemeyi de öğrenmesi gerekir. Bunun olabilmesi için örgütleyici konumun kültür ya da kimlik siyasetinin ötesine geçerek sosyalist bir iradeyle atılacak adımlara odaklanması gerekir. Bulunulan yer hangi kademe olursa olsun kazanılan tüm birimlerde gerçek bir halk örgütlenmesinin sağlanabilmesi için görev, bu yönde ilerlemeyi hedefleyen seçilmişlere ve onun örgütüne düşer. Çünkü bu halk örgütlenmesini de “bireyler” değil ancak bu siyasallıkla ilerleyen kolektif bir yapı; parti, örgüt sağlayabilir.
Yani bir önceki dönem Ovacık’ta bu halk örgütlenmesinin ve halkın yönetiminin tohumları atılabilseydi, bugün ise daha önce yapılmayanların yapılması için ortaya bir irade konmuş ve bu yönde ilerlemeye yönelik harekete geçilmiş olsaydı, “Dersim” tartışması bu kadar su götürmezdi.
Evet, sonuna kadar karar Dersim halkınındır ancak bunu tüm karşı çıkan cepheye ve esas olarak da topluma anlatabilmek için de şekil şartlarının az çok yerine oturması değil gerçek bir halk örgütlenmesinin olması gerekir.