Ekonomi tıkandı, rejim tıkandı, sömürü çarkları patronların istediği gibi dönmüyor. AKP’yi her aşamada alkışlayan büyük sermaye (TÜSİAD) seçimin iptali ardından “hukuk üstünlüğü” demeye başladı. Devleti yönetenler, mevcut rejim, büyük sermayenin çıkarına göre hareket edemez haldeler. Serbest piyasa ekonomisi işlemez noktaya geldi. İstedikleri karı elde edemiyorlar.

Ekonomik kriz derinleşiyor, bir çıkış yolu bulunamıyor. Hangi patron kesiminin ayakta kalacağı büyük bir gerilim konusu; Merkez Bankası’nın para muslukları hangi patronun midesine akacak? Emekçilerin hakları hangi patron için gasp edilecek?

Açık ki hakim sınıflar yekpare bir güç değil. Öyle bir konumda olduklarında da sömürü çarklarını bir yol bulup ortadan kaldırmak zorundayız. Elbette sermayenin çelişkilerini, çıkar kavgalarını gören emekçiler cesaret elde ederler.

Örgütlü direnenler de sermaye ve iktidar arasındaki gerilimi bir imkan olarak görmek zorunda, hiçbir imkandan geri duracak halimiz yok. Lenin “çelişkiler yoğunlaştıkça sınıf mücadelesi de keskin haller alacaktır” diyor. Sınıf mücadelesinin keskinliğine hazırlık bizim için her dönemde elzem olacak.

Fakat siyasal iktidar, büyük sermaye olmadan devam edemeyeceğini biliyor. Erdoğan “sınıf savaşı yoktur” derken büyük sermaye ile aynı sınıfsal konumda olduğunu yineliyor. Ekonomik krizde kaynak için artı değer gerekiyor, emek gücünün daha büyük sömürüsüne ihtiyaçları var. Emekçilerin haklarını daha büyük gasp etmek gerektikçe patronlar için çalışıp çırpınacağını ifade ediyor. Türkiye ittifakı, “aynı gemideyiz” lafları, sınıf savaşı yok naraları boşa değil.

Patronların derdi hiçbir zaman demokrasi olmadı, olmayacak. Kar elde etmek, artı değeri elde etmek derdindeler, daha iyi sömürdükleri düzen peşindeler. Küçük burjuvaların, sosyal demokratların ülke geleceği için patronlardan beklentileri ham hayaldir, kendi paçasını kurtarma telaşlarıdır. “İş insanları” diyerek çelişkiyi yumuşatan solculara da gerçekten acıyorum.

AKP, burjuvazi için kar getiren büyük özelleştirmeler yapsın (Tüpraş’ın özelleştirilmesi sonucunda Koç yılda 20 milyar dolar ciro yapan Tüpraş’ı 4,1 milyar dolara almıştı), kıdem tazminatını kaldırsın, çalışma saatlerini uzatsın sermaye ve iktidar arasından su sızmayacaktır. Bu ülkede patronlar 12 Eylül’de darbe yapılırken çok mutluydular. Poulantzas kitaplarından biliyoruz ki gelişmiş bir kapitalizmde faşizm hızla yerleşiyor, büyük sermaye de desteğini esirgemiyor.

“Modern devlet iktidarı bütün burjuva sınıfının ortak işlerini yöneten bir kuruldan başka bir şey değildir.” (Komünist Manifesto’dan)

Üretim araçları kimin elinde ise kapitalist düzenin devleti de burjuvazinin sınıfsal hakimiyetini koruma çabasında olmak zorundadır. AKP de MHP de biliyor ki kendi bekaları sermaye egemenliğinin geleceğine bağlıdır. Bu geleceği karartacak yegane güç işçi sınıfının siyasal bir güç elde etmesiyle mümkün olabilir.

Marks’ın Louis Bonaparte 18 Brumaire’i eserinde, 1851 Fransa’daki sınıf mücadelesini ele alıyor, bize durumu anlamak için tarihsel bir açılım sunuyor. Paçayı kurtarma derdindeki burjuvazinin hükümet darbesi ile imparatorluğa nasıl alkış tuttuğunu resmediyor.

Marks’ın Fransa’daki sınıf savaşlarını anlattığı eserlerinde sınıf mücadelesinin rejimin yıkılabilmesi için beklenmedik durumlarda nasıl önemli imkanlar sunabildiğini gösterir. Bu eserlerine atıf yapan Daniel Bensaid bir yerde doğru bir ifade etmiş; “Marks’ın kavramlaştırdığı sermaye, iç çatışmaları bir olanaklar yelpazesi sergileyen dinamik bir sistemdir. Sınıf mücadeleleri hangilerinin etkin olacağına, hangilerinin yolda kalacağına karar verecektir.”

Boşa nefes harcamayın; gerçek demokrasi, demokratlık için emeği sömürenlerin tarafına düşmekten külliyen sakınılması gerekir. Bana sorarsanız, sosyalizmin klasiklerinden asla şaşmayın. Marks tam yerinde ifade etmiş aynı eserinde “Her durumda, demokrat, en utanç verici yenilgiden, başlangıçta ne kadar masumsa o kadar lekesiz bir şekilde, zafer kazanmak zorunda olduğu yönündeki yeni kazanılmış inançla çıkar.” Her seferinde baştan aşağı kazanılmış, hatta daha fazla kazanılmış inançla devam ediyoruz.

Sınıf mücadelesi kaçınılmazdır, kimse kaçamayacak. Gerçek bir demokrasi için de bize emekçilerin siyasal zaferi gerekiyor.