İstanbul (Büyükşehir Belediye Başkanı’nın yeniden seçilmesi) seçiminin yenilenmesi bir hukuksuzluk olduğu kadar AKP-MHP’nin, hakim sınıfların seçim sürecindeki yenilgi hazımsızlığıdır. İstedikleri gibi at koşturamadılar, büyükşehirlerde emekçi halkların bariyerine tosladılar, bu da onlara fena halde dert oldu.
Esas kabuslarının konusu; kriz ağırlaştıkça emekçi sınıfların 31 Mart’tan cesaretle büyüyen gücüyle karşılarına dikilmesi. Karar en çok emekçilerin politik hareketliliğinin önünü kesme amaçlıdır, asla izin vermemeliyiz, bilakis çubuğu emekçilerin sınıf bilincinin güçlenmesine bükmeliyiz.
Krizi yaratanlar, açık bir ilkesizlikle ve tutarsızlıkla hakimlere İstanbul seçimini iptal kararı aldırttılar. Yüzyıllar öncesinin egemen sınıfları, sağcıları, ırkçıları, burjuvaları gibi “emekçi halkların seçimle ne işi olur” görüşüne sahipler. Gelin görün ki İstanbul’un belediye başkanlığını kaybetmeleri, ülke çapında AKP’nin “iktidarı kaybetti” algısını bayağı bir besledi. Ekonomik kriz zorluğu altındaki halkların siyasi geleceğine özgürce karar vermesi her gün daha fazla hakim sınıfların kabusu oluyor.
AKP’nin sandığa gitmekten başka çaresi yok, tabanına yıllarca sandık anlattı. Kıvrana kıvrana bir kez daha kendilerini seçtirtme derdine düşüyorlar. Dört oy kullanılan aynı zarftan bir oyun neye göre iptal edildiğine gelip gelip tıkanıyorlar. Kahretsin, hep çalışmadıkları yerden soru yağıyor.
Sermaye sınıfının derdi; “sermayesinin engelsiz sınırsız birikmesi”. Bu nedenle seçimlerin yenilenmesi işlerine gelmedi. TÜSİAD “seçim ortamına dönmek kaygı vericidir” derken Erdoğan “herkes haddini bilecek” dedi. Bahçeli’ye göstermediği tavrı TÜSİAD’a gösterebiliyor. Çok kademeli parçalarla, çelişkilerle debelendikleri anlaşılıyor.
Erdoğan sermaye sınıfına sinirlenmekte haklı, ekonomi büyük bir borç batağı içindeyken, yoksulluk artarken, TÜSİAD üyelerinin sermayesine hiçbir halel gelmemiş. AKP sermaye sınıfının krizi fırsata çevirmesine kol kanat germiş; Sabancı Holding’in ilk çeyrek net karı 1,96 milyar TL, geçen yıl aynı dönem net karı 1,07 milyar TL olmuş. Koç Holding de aynı dönem için 34,3 milyar TL gelir elde etmiş.
İflasta kayırılan, grev yasakları ile kollanan, işten atmalarda yolu açılan, fonsuz bırakılmayan patronlar sürekli semirmeye devam etmişler. Sürekli sermaye sınıfının çıkarına hizmet eden bu sürecin karşısına işçi sınıfı mutlaka örgütlü olarak dikilecektir.
Halkın çektiği işsizlik, pahalılık katlanırken tabi ki iktidardakilerin de geliri katlanmış. Sözcü yazarı Çiğdem Toker, 16 yıl boyunca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın örtülü ödenek harcamalarında 17,5 kat artış olduğunu belirtiyor.
Bir seçim sürecinde daha EYT’lisi, emeklisi, kamu emekçisi ancak ve ancak krizi yaratanları uyarabilir, hesap sorabilir. Kıdem tazminatını gasp etmeye hazırlananlar, emekçilerin oy hakkını da gasp ediyorlar. Gasp ederek ayakta kalabilme derdindeki iktidarı, en ufak imkandan yola çıkabilecek emekçiler alaşağı etme hedefini taşır.
Sosyalizmin kaidelerine ihtiyaç büyük, işçi sınıfının iktidarda olması için her an hazır olacak örgütlü bir güç yegane şartımız olmaya devam etmelidir. İşçi sınıfının bağımsız politik tavrını oluşturacak, güçlü kılacak, olgunlaştıracak adımlar atmaya devam etmeliyiz. Piyasa koşullarını savunan liberalizm ile emek verenlerin siyaseti arasındaki ayrımı açık, kesin, net, sürekli anlatmaya devam etmeliyiz. Emekçi sınıfların örgütlü gücünü sürekli dağıtma derdinde ve peşinde olan piyasacılığı ancak bu şekilde alt edebiliriz.
Emekçi halkların sandığa gitmemek değil, bilakis hakim sınıfların oyununu bozmak yönünde bir gidişatını, politik hedefini görüyoruz. Bu nedenle sandığa giden emekçilerin oylarına sonuna kadar sahip çıkılmalıdır.
Emekçilerin, işçi sınıfının ülke gidişatına yönelik tavrını ortaya koyması için antidemokratik süreçleri ortadan kaldırmak zorunludur. Halkların siyasi kaderini özgürce tayin etmesi, emek verenler siyasetinin bel kemiğini oluşturuyor.