İşçi sınıfı, 1 Mayıs'ta, işsizlikten, yoksulluktan, baskıdan ve ücretli kölelikten kurtulmak için meydanlardaydı. Katılımın yüksek olması, farklı kesimleri Bakırköy’de bir araya getirmesi, yakın zamanda seçimde elde edilen muhalefet başarısının devam ettirilmesi bakımından önemliydi.

Kalabalıkların kitlesel bir şekilde üretenlerin bayrağı altında, 1 Mayıs’ta buluşması iktidara yönelik kuvvetli bir mesajdır. Elleri ayakları daha fazla birbirine dolanır ama yetmeyecektir, ülkenin ekonomik kriz altında gerçek değişime ihtiyacı katlanarak devam edecektir. Ülke adına konuşan, sınıf bilinciyle durmaksızın ilerleyen bir işçi sınıfı herkesin olmazsa olmazı haline gelecek.

Herkes bilsin, sermaye düzeni ile gerçek bir ayrışma ortaya koymayan, kavgayı buradan çıkarmayanlar, burjuvaziyi düştüğü ekonomik kriz ortamından kurtarmaya çabalar konumda, emekçilerin sırtına binme derdinde, eğilimleri gereği “ittifaklar” peşinde olacaktır. Krizi yaratanlar, borçlarına borç bulamaz hale geldikçe üretenlerin emek gücüne, kazanılmış haklarına gözlerini dikeceklerdir. Ülkeyi ayakta tutanların, emek verenler, işçi sınıfının emek gücü sayesinde üretilen artı değer olduğunun üstünü örtmeye devam edeceklerdir. “Üretenler yönetir” diyenler “yönetme hedefindeki üretenler” böyle gitmesine izin vermeyecekler.

Başka güçlere bel bağlayanlar, devrimci mücadelede işçi sınıfı ile kopmaz bağları olması gerektiğini unutanlar hatalı gidişat içerisindeler. Sosyalistlerin; işçi sınıfının kendini yetiştirmesi, öncü rolünü elde edebilmesi için mücadeleyi devrimci bir anlayışla büyütmek dışında bir seçeneği yok.

Orta sınıf boşa bekler, işçi sınıfı hiçbir zaman ekonomik hakkını elde edip kenara çekilmeyecek. Basiretsiz kapitalizm tökezlemeyi sürdürdükçe, hak hukuk tanımaz oldukça sınıf mücadelesinin “talepkar” konumda kalmayacağı görülecek. Bu söylemler, orta sınıfın kendi yetmezliği olarak tarihe gömülecek.

Emekçilerin ekonomik hedeflerini politik hedefleri ile bir bütün halinde ele almak için politik partisi ile yolu kesişiyor, yerel seçimde “şehirler emek verenlerindir” diyen Emekçi Hareket Partisi emekçi semtlerinden oy alıyor. Emekçiler ekonomik hakları için mücadele edecekler, kıdem tazminatının gaspına izin vermeyecekler. Ama politik partisi olmadan patronlarla olan hesabının tam kapanmadığını, kapanamayacağını da görecekler.

İşçi sınıfını dertli, tasalı, yetemeyen, yetişemeyen, olanla yetinen, anlamayan görenler mücadeleye en çok zarar verenlerdir. Gölge etmesinler başka bir şey istemeyiz. Birçok örnek verilebilir, Babamın Kanatları diye bir film var, her seferinde nefretle aklıma geliyor. Filmde, inşaatta çalışırken uğradıkları haksızlığa karşı bir araya gelen, hakkını elde eden, yaşanacak iş kazalarını durdurabilen işçileri göstermemek için neredeyse özel bir çaba harcanmış. Taşeron zulmünün zaten haddi hesabı yok. İnsan gerçekten “pes” diyor, oysa filmde bir araya gelen direnme çabasında olan işçiler var, bir anda filmin karesinden çıkarılmış oluyorlar, uzun uzun çaresizlik üretilen, çare bulamayan işçinin intiharına varan sahnelere mahkum ediliyorsunuz. İşte tam da buradan, en başından itibaren köklü bir ayrışma şarttır.

Şimdiden konuşalım, Gezi’de olduğu gibi ülkenin devrimci bir hareketliliği yaşanacaksa ve tamamına varması hedeflenecekse ancak işçi sınıfı ile gerçekleşebilecektir. İşçi sınıfı; hakları gasp edilen, karamsarlığa itilen çalışan kitleleri, sömürülen halkları en etkili ve en geniş bir şekilde devrimci hareketliliğe çekmeyi başarabilir. Biz Emekçi Hareket Partisi olarak işçi sınıfının bu konumunu elde etmesi, ülkenin devrimci hareketliliğe kavuşması, nihai hedefle tamamlanması için sonuna kadar mücadele edeceğiz.

Sınıf bilincine sahip emekçiler 1 Mayıs’ta “kıdem tazminatı hakkını” en başa yazdı. Hakim sınıfların, ayakta kalmak için ağızlarını en çok sulandıran, emekçinin kıdem tazminatının tamamen yok edilmesidir. Açıkça ilan edemediklerinden "reform, kıdem tazminatı fonu" diyerek kıdem tazminatı hakkı gaspının üstünü örtüyorlar. Emekçinin bir ay çalıştığında elde ettiği kıdem tazminatı hakkı neredeyse ölüm şartına bağlanmaya çalışılıyor. Emekçinin birikimi patronların birikimi haline çevrilmek isteniyor.

Hakim sınıflar IMF ile anlaşma yapmadan aynı vazifeyi AKP görüyor, neoliberal politikaları bir milim bir saniye eksik etmiyor. AKP, işsizlik fonu adı altında işsiz kalanların "işsizlik maaşını" nasıl midesine indirdiyse, Emeklilikte Yaşa Takılanlar’ın emeklilik haklarını nasıl yuttuysa, “kıdem tazminatı fonu” adı altında göz boyayarak, emekçilerin birikimine el koymak istiyor. Kıdem tazminatının gaspı, patronların işten çıkarmalarda ekmeğine yağ sürmek demek, yeni bir işsizlik dalgasının yaratılması demek.

İşçi sınıfının sadece ekonomik mücadele yürütmesi hedefinde olanlar, düzen partilerine mahkum edenler günlerini görecekler. İşçi sınıfı kıdem tazminatı hakkını gasp ettirmeyecek, ülke adına hareket eden konumunu da kazanacak.

Hepimizi kurtaracak bir mücadelenin sağlam bir temeli atılacaksa sosyalizm ve işçi sınıfının yolu her an daha fazla buluşmalıdır. Bu kudret de Emekçi Hareket Partisi’nde vardır.