Açıklanan geçici oy oranlarına göre, Cumhur İttifakı’nın oyu 24 Haziran’a göre yüzde beş civarında bir azalma yaşadı (Bkz.). 24 Haziran’da Erdoğan’ın kazandığı olağanüstü güce rağmen bu zayıflamayı nasıl açıklamalı? İstanbul’daki sonuçların heyecanı bunun nedenini İmamoğlu’nun kişisel başarısına, dolaylı yoldan da adayların kendilerine bağlasa da AKP seçmeninin tavrı da bu kaybın önemli nedenlerinden biri ve incelenmeyi hak ediyor.
Önce değerlendirmenin sağlığı açısından Cumhur İttifakı’nın oylarının AKP ve MHP oylarından oluştuğunu hatırlayalım. İttifakın yapılmadığı, iki partinin de aday çıkardığı yerlerde, MHP’nin açık üstünlüğü görülüyor. MHP’nin bu şekilde AKP’nin elinden aldığı altı il var. Buralarda AKP seçmeninin MHP’ye kaydığını gördüğümüze göre genel anlamda değişikliğin AKP seçmeninin tercihlerinden kaynaklandığını düşünebiliriz. Bu nedenle Cumhur İttifakı’nın oy oranındaki düşüşün AKP seçmeninden dolayı olduğunu varsayacağız. Millet İttifakı’nın, HDP’nin ve diğer partilerin oy oranları, Cumhur İttifakı’na oy vermeyen AKP seçmeninin karşı tarafa geçmediğini, memnuniyetsizliğini sandığa gitmeyerek gösterdiğini ortaya koyuyor.
*
Ortaya çıkan durum AKP seçmeninin ‘taraf değiştirmesi’ olmasa da 24 Haziran’da Erdoğan’ın kazandığı olağanüstü yetkilere ve devletin imkanlarıyla katlanan propaganda gücüne rağmen ortaya çıkan bu kaybı nasıl açıklamalıyız? Hem de AKP’nin referandumdan beri en önemli yeteneğinin bir düşman ortaya çıkararak kendi seçmenini konsolide edebilmesi iken… Bu durumun temel nedeni, en basit anlamda AKP’nin siyasi söyleminin artık kendi seçmenini ikna edip örgütleyememesidir. Referandumdan beri çeşitli varyasyonlarını gördüğümüz bu beka söyleminin aynı işlevi taşıyamamasının en büyük nedeni de derinleşen ekonomik krizdir.
AKP’nin siyasi söylemi, ne kadar devasa propaganda gücüne ve devlet imkanlarına dayanırsa dayansın, yine de uzun yıllar boyunca siyasi anlamda kendi seçmenine bir yön çizmeyi başarmıştı. Bu seçimde, artık tekrara kaçmaya başlayan siyasi söylem ile tek elde toplanmış yürütme yetkisinin yaptıkları arasındaki uçurumu AKP seçmeni de görmüş gözüküyor. AKP’nin oluşturduğu elit tabakası (bağlı sermaye grupları, parti ve devlet bürokrasisi vb.), Erdoğan’ın çok iddialı olduğu İstanbul’da bile yenilgiye sebep oldu. Özellikle Ankara’da anket sonuçlarının bile manipüle edilip Erdoğan’dan gizlendiği söylentileri hali hazırda var. AKP’nin yerel seçimlerdeki siyaseti, ekonomideki kötü gidişatın üstünü örtmeye dayalıydı. Yine de bu gidişat “patlıcana değil mermiye bakın” veya "muhalefet kazanırsa beka tehlikede" diyerek yumuşatılamadı.
AKP’nin kaybını getiren bir diğer nokta yüksek ihtimalle parti örgütünün de kendilerine nedensiz yere güvenmesi oldu. Devletin en geniş anlamda kaynaklarına; yargı, yürütme ve yasamanın bütün gücüne sahip olmak demek, AKP kadrolarında seçimlerin önemsizliği gibi bir görüş ortaya çıkarmış olabilir. 31 Mart sonrası belli bir dereceye kadar doğru olduğu görülen bu düşünce, Ankara ve İstanbul gibi büyük metropollerde hayata geçmedi. Geniş kesimlerin birlikte yaşadığı bu şehirlerde, AKP’nin fevri siyasi manevralarının oluşturabileceği tepki, Erdoğan’ı bile başka yöntemler bulmaya itmiş görünüyor.
*
Bütün bunlar şunu bir kez daha kanıtlıyor; modern siyaset, kaynaklara ulaşım gerektirse bile sadece sabit olanaklar üzerinden ilerleyemez. Siyasi mücadele, iktidarın en geniş kaynaklarına sahip olanlar için bile her gün kazanılması gereken bir savaştır. Hiç kimse şanlı tarihe, yapay düşmanlara karşı duran sahte kahramanlara ve gelenek göreneklerine göre ebediyen oy vermez. En sonunda gerçek bütün ışık oyunlarını delip geçer. AKP zaten uzun zamandır bu sonucu geciktirmeye çalışıyordu.
31 Mart’ın tek gerçeği de ekonomik kriz ve onun sonuçları olmuştur. CHP’nin bu kadar ağır bir kriz ortamında dahi AKP veya MHP seçmenine tarafını değiştirmemesi ise ekonomik krizle ilgili bütünsel bir program eksikliğinin göstergesidir. CHP’nin ve AKP’nin yapamayacağı şey de tam olarak budur. Emekçileri referans noktası almadan oluşturulacak her program en fazla sonuçları geciktirmeye yarar. Ama iki partinin kendilerini inkar etmeden bunu yapabilme şansları yoktur.