Yerel seçim süreci sonuna yaklaşırken “solun konum alışı” üzerine eleştiriler ve önemli tartışmalar çoğaldı. Gecikmiş bile olsa sınıflar mücadelesinde çoğalan, emekçilerden yana artan polemiklerin faydasını göreceğiz. Marx, Engels ve Lenin’in benzer süreçlerdeki değerlendirmelerinden de faydalanma imkanlarımız var.

Sol, sosyalist siyaset için Gezi Direnişi bir milattı. Gezi’deki sınıfsal konum alışları gittikçe daha fazla ortaya çıkaran önemli seçim süreçlerinden geçtik. Gezi’den sonraki ilk yerel seçim 30 Mart 2014’deydi, burada ortaya çıkamayan tepki, 7 Haziran 2015 seçiminde gidişatı belirleyen, AKP’nin iktidarını elinden alan bir şekilde ortaya kondu. HDP’nin başkanlık rejimini, hakim sınıfları hedef alan sınıfsal tavrı “seni başkan yaptırmayacağız” siyasetiyle başarı elde etti. 16 Nisan 2017’de Anayasa değişikliği referandumunda başkanlık sistemi oylandı ve %50’yi geçecek bir toplumsal pozisyon elde edildi. 24 Haziran 2018’de genel seçimlere geldiğimizde, elde edilen bu pozisyonla bir sıçrama elde edebilecek sol etkisiz konuma çekilmeyi kendine bir anlamda düstur edindi.

Ekonomik kriz gündemi önüne geldiğinde “aktör” olmamak solun büyük kesimini hiç rahatsız etmedi, yerel seçimlere de bu haliyle girmekten de sınıfsal tavrını yitirmekten de kendini alamadı. Geçinemeyenler isyan bayrağını açıyordu ama sosyalistler ortalıkta yoktu. Ülke genelindeki seçimleri siyaset üretmeden pas geçenler, yerelden sol siyasetin önemini anlatmak istedi. Elbette bugüne geldiğimizde sosyalist bir siyaset için, emekçiler için eleştiriler ve tartışmalar artmış oldu.

31 Mart yerel seçim sürecine girilmeden ekonomik kriz etkisini göstermişti. Tam da ekonomik krizi yaratanlar, daha ağır sömürü koşullarına hazırlanırken, emekçilerin sınıfsal tavrını siyasal hedef, söz ve mücadeleyle büyütmek gerekiyordu. Bunun için Emekçi Hareket Partisi bir an olsun tereddüt etmedi. Hemen sonrasında da hakim sınıfların yakasına yapışmak, işçi sınıfının kazanımlarını büyütmek için 31 Mart yerel seçim sürecini örgütledi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Özge Akman, yerel seçim programı ile emek verenlerin örgütlü mücadelesini büyütme kararlılığını ortaya koydu.

Aklın yolu bir, demokrasi, özgürlük ve eşitliği tutarlı savunan her kesimden insan Özge Akman’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın sosyalist hareketin iddiasında kritik bir yere koymaktan imtina etmedi. Görmezden gelen küçük burjuva hareketlere tamah etmedi. Sosyalist adayın, adayların varlığı neticesinde sosyalistlerin büyük kısmının İmamoğlu’nun adaylığı etrafında birleşerek hareket etmesine sınıfsal bir eleştiri geliştirilebildi.

Kamusal kaynakları savunamayan, ülke adına konuşması gereken emekçileri sosyal yardım yapılacak kesim olarak gören, var olan sömürü koşullarının devamlılığını öneren bir seçim programı halka ücretsiz ulaşım, sağlık, eğitim öneremezdi. Özel yatırımları merkezine alan bir yerel seçim politikası, borç batağı yaratan özelleştirmeci AKP’nin anlayışı iflas etmişken emekçilere seslenemezdi. Sermayenin iktidarını hedef alan bir programla Özge Akman’ın yerel seçim programı ve mücadelesi vardı. Karı değil kamuyu, özel mülkiyet için değil kamusal kaynaklar için üretimi yatırımı savunan bir aday vardı.

*

Emek verenleri bütünüyle mülksüz kılan, sömürüye ve talana tavrı silikleştiren, kamu kaynaklarını ve yatırımlarını savunmayı hepten geriye çeken, liberal programla çelişkisini hiçbir aşamada ortaya koymadan seçim sürecine dahil olan sosyalist siyaset ne faşizmle ne gericilikle ne de neoliberalizm ile mücadele etmiş olur.

Marx ve Engels “gören gözlere” yeterince rehberlik ediyor. Yordam Kitap’tan çıkan August H. Nimtz’in Lenin’in Seçim Stratejisi adlı iki ciltlik eserinde tam da bu tartışmalara yanıt olacak tarihsel değerlendirmeleri etraflıca bulabilirsiniz.

19. yüzyıl ortasından başlayarak işçi sınıfı siyaseti için Marx, seçimlere uzak durulamayacağını savunmuştu. Fakat altını çizelim, onların tutumunda tüm gelecek seçimler için işçi aday çıkarmak, işçi sınıfını liberal demokratlardan bağımsız kılmak ve ortaya çıkacak devrimci sonuçları sisteme bağlamak temel bir kaideydi. İşçiler sadece liberal burjuvaziden değil küçük burjuvaziden de bağımsız olmalıydı.

Devrimcilerin siyasal hattı “genelde” ve “özelde” ne olursa olsun burjuvaziden, küçük burjuvaziden bağımsızlaşmak zorundadır, gidişat bunu göstermektedir.

Marx ve Engels’e göre bir parti devrimci tutumunu, partinin duruşunu topluma, kamuoyuna açık seçik anlaşılır ortaya koymalıydı. İşçi sınıfı için bu perspektifle elde edilecek kazanımlar dönemin gericilerinin seçilme riskinden daha ağır basmaktaydı.

Serbest piyasa koşullarını savunan bir seçim programı ile tartışmalı olmadığınız sürece, gidişata emekçilerin el koymasını hedeflemediğiniz sürece “devrimciliğiniz” tartışmalıdır. Hangi konumdan seçim sürecine girmiş olursanız olun ekonomik krizi yaratan sermaye sınıfını açık açık, yerden yere vuramıyorsanız sol siyasetten bahsedemezsiniz.

*

Sosyalist devrim deneyimi bakımından başarısından kimsenin tereddüt edemeyeceği Ekim Devrimi önderi Lenin’in seçimlerdeki yaklaşımı da çok nettir. Birinci Duma değerlendirmelerinde Lenin politik alan daraldığı için Duma’yı güvence olarak görmekle birlikte proleter bilinç mücadelesinin bayrağını yükseltmek için şöyle ifade ediyordu:

“Kafkasya’dan Duma’ya vekil olarak gelen dostlarımızın, bu yeni platformdan ilk kez yüksek sesle seslenmelerini, bütün acı gerçekleri dile getirmelerini, sözcüklere, vaatlere ve kağıt parçalarına duyulan inancı insafsızca teşhir etmelerini açık yüreklilikle yazdıkları için sınırlandırmalara tabi tutularak baskılara uğrayan gazetelerimizdeki boşlukları doldurmalarını ve kendi sorunlarını açıkça ve kararlı bir şekilde ortaya koymalarını ve Duma’nın dışında süren nihai özgürlük mücadelesinde yer almaları için proletaryaya ve devrimci köylülüğe çağrıda bulunmalarını dileyelim.”

Solun büyük bir kısmı bu değerlendirmenin çok uzağında kalmaktadır. Seçim öncesinde, sonrasında ve daima, emekçilerin ülke adına konuşması hedefine hiçbir zaman yönelmeyenler, serbest piyasa ekonomisini savunan yerel seçim programı çatısı altında sıkışıp kalacaktır.

*

Sosyalist hareketin devrimci siyasal programla, adayla kendini ortaya koymasını “oyların bölünmesi” olarak niteleyenler ise aklını başına almalıdır, oylarını emek verenler için değerlendirmelidir! Bu tartışmalar yüzyıllar önce yapıldı ve altta yer alan değerlendirmelerle kapatıldı.

Marx ve Engels proletaryaya seçilme ihtimallerinin olmadığı yerlerde kendi adaylarını çıkarma çağrıları yaparken bölünme konusunda tarihsel tutumlarını çok açık bize miras bırakmışlardı. Diyorlardı ki “..demokratların ileri sürdüğü bahanelere, böyle yaparak demokrat kesimi böldükleri ve gericilerin kazanmasına fırsat verdikleri gibi argümanlara kanmamalıdır. Bütün bu söylemlerin tek amacı proletaryayı aldatmaktır. Proletarya partisinin böylesi bağımsız bir eyleminin sağlayacağı ilerleme, temsil organında birkaç gericinin varlığının neden olacağı dezavantajdan kesinlikle çok daha kıymetlidir.” (August H. Nimtz’in Lenin’in Seçim Stratejisi-I)

Proletaryayı aldatmaya, kendinizi aldatmaya kalkmayınız. Zira buna izin vermeyecek mücadele geleneği artık var, hızla büyüyor, geride kalırsınız.

*

Ekim Devrimi öncesi Rusya’daki seçimlerde Lenin de şöyle bir ikilemle karşı karşıya kalmış; faşistlerin seçilmesini engellemek için devrimciler liberallerle birlikte ortak aday listesi çıkarmalı mıydı? Lenin bunu bir hata olarak bakın nasıl mahkum etmiş:
“Liberalin tekine Duma’da sandalye kazandıracağız diye kampanyamızın genel devrimci anlamının ve ilkelerinin altını oyacağız! Parlamentarizmi sınıf siyasetine tabi kılmak yerine sınıf siyasetini parlamentarizme tabi kılıyor olacağız. Kendi gücümüzün ölçüsünü görme fırsatından kendimizi mahrum bırakacağız. Her seçimde kalıcı ve sürekli olan şeyi, sınıf bilincinin gelişmesini ve sosyalist proletarya dayanışmasını kaybedeceğiz. Geçici, göreli ve hakiki olmayan bir şeyi, Kadetlerin Oktobristlere olan üstünlüğünü elde edeceğiz.” (August H. Nimtz’in Lenin’in Seçim Stratejisi-I)

Siyasetsizliği, umutsuzluğu yol edip sonunda sosyalizmin kaidelerini yitirenler, siz şaşırmış olabilirsiniz. Tarihsel kaynaklar ve dayanaklarımız şaşmıyor. Emek verenlerin siyasal hedefini, örgütlü gücünü büyütenler çoğalıyor.

 

***Sosyal Demokratlar (Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi), Kara Yüzler (Rusya’da Ekim Devrimi öncesi Çara bağlı olan, Yahudi düşmanı ırkçılar), Kadetler (Ekim Devrimi öncesi sırtını Rusya burjuvazisine yaslayan parti), Oktobristler (Monarşi yanlısı parti)