Ahmet Davutoğlu ve Abdullah Gül’ün AKP ile yollarının ayrılmasının ardından ortaya birçok iddia atılmıştı. Bu iddialar yayına giren “yeni bir parti” sitesi ile vücut buldu.

Gelişmeleri ve gidişatı bazı açıklamalardan, sitelerde yayılan çeşitli kulis haberlerinden alıyoruz. Gül ve Davutoğlu sessizliğini koruyor. Bülent Arınç’ın da ismi anılırken “AKP’ye karşı mücadeleyi affetmem, genel başkana bağlıyım” diyerek tarafını belli etti. Öte yandan merkez sağda kurulacak bir parti yetmedi, ikincisinden de söz ediliyor. Bir tarafın Davutoğlu, diğer tarafın ise Abdullah Gül’ün desteği ile Ali Babacan olduğu öne sürülüyor.

Öncelikle yeni bir parti adıyla açılan ve sosyal medya hesaplarından yayınlanan argümanların kime umut vadedeceği tartışmalıdır. İktidarla çok benzer iddiaları taşıyorlar. Hatta daha çok AKP’nin başlangıç noktasını andırıyorlar. AKP’ye açıkça bir meydan okumaları yok, iktidarı yorgun olarak değerlendiriyorlar. Cemaatçi damgası yememek için de Gülen’in ülkeye getirilip yargılanacağının altı çiziyorlar. Tabi gizem de hat safhada. Partinin kurucu kadrosunun 18 Mart’ta açıklanacağı ilan edildi, isimlerin bizi şaşırtacağını sanmıyorum.

Erdoğan’ın da açıklamaları ile gidişatın gösterdiklerinde bir soru işareti pek kalmadı. "Daha önce parti kuranlar oldu onların akıbetleri belli” diyen Erdoğan şimdiden davaya ihanet ile yargılamaya başladı. AKP’nin Mehmet Özhaseki gibi başka parti yöneticilerinden de açıklamalar geldi. Hepsi “hiç etik bulmadığı” bu girişimi ayıplıyor. Bir yandan epey de rahatsızlar. Bu çok açık görülüyor.

Şimdi gelelim bu kadar zaman susanların, bu kadar zaman cesaretsizce boynumuz kıldan ince tavrı alanların özgüvenle parti kurma girişimine. Bunun bir AKP’nin yedeklemesi olduğu çeşitli çevrelerde öne sürüldü. Ancak bu iddianın arkası doldurulamıyor. Çünkü taraflar belli ve Erdoğan tedirgin, hoşnutsuz. O yüzden bunu geçelim.

Yeni parti kadrosunun ABD ile görüşür ve anlaşır olduklarını düşünmek daha gerçekçi bir tablo olabilir bizim için. Bu iktidardaki çatlağı derinleştiren ve onları daha fazla zora sokan bir yere götürebilir. Erdoğan, Rusya ve ABD arasındaki dansı idare edebilir pozisyonda gözükse de bunun dayanacağı bir yer olacak. Ergenekoncularla iş birliği sürerken devam eden Avrasyacı politikası, yeni partinin de yüzünü ABD’ye dönen siyaseti yeni bir çelişkiyi doğurabilir.

Erdoğan’ın iktidarda kalabilmek uğruna her şeyi yapabileceğini biliyoruz. Ancak kendine benzer bir alternatifin ipinin ABD’nin elinde olması ortadaki tehdit. Erdoğan’ın halihazırda bir NATO ülkesi olarak sırtını tam teşekkül ABD’ye yaslaması, el sıkıştığı ergenekoncular açısından kabul edilemez. Öte yandan bir NATO ülkesi olarak ABD’ye sırtını dönmesi mümkün değilken doların ani yükselişinin bütün ülke ekonomisinde durulmaz bir dalgalanmaya sebep olduğunu biliyoruz. Zorunlu bir tercihe doğru gitmek Erdoğan için konuyu çözülemez bir hale getirir. İran’a ambargo uygulamadığı günlerde doların yükselişini ve iktidarın binbir manevrayla çıkış aradığını düşünürsek bu işten sıyrılmak kolay değil.

Erdoğan’ın her adımını muntazam bir şekilde attığını söyleyemeyiz. Daha önce Rusya ile yaşanan uçak krizi, ABD ile yaşanan İran krizi, Ortadoğu’daki mağlubiyeti bunun birer örneği. Aradaki bu gelgit de muntazam bir biçimde yönetilemiyor. En son ABD Türkiye'ye S-400'lerden vazgeçmesi karşılığında görüşmelerin devam ettiği Patriot füze sistemlerinden birini 2019 sonuna kadar teslim etmeyi teklif etti. Ancak Ankara bu teklifi reddetti. Ardından ne gelecek göreceğiz ama bu ikili arasındaki dansın çıkmazları yerel seçimlerin ardından önümüze daha belirgin hallerde gelecektir.

Bu süreçte yeni partinin ortaya çıkışı, AKP’nin iktidara gelişindeki süreçle bazı benzer özellikler taşıyor. Erdoğan’ın tedirginliğini bu yönde anlamlandırmak mümkün. Çünkü kişi kendinden bilir işi. 16 yıldır at koşturdukları iktidar, içinden çıkılamaz bir kriz içinde. Ekonomik krizin altından kalkamayacaklar ama yükü de sırtlamayacaklar. İktidara gelişlerinde ve bugüne kadar sırtlarını sıvazlayanlar, el sıkışmak üzere başka aktörleri neden devreye sokmasın?

***

Tüm bu gelişmeler ve tartışmalar ışığında sağ siyasetin düzenle pazarlığının, çıkar peşinde koşmaktan başka bir şeye hizmet etmediğini bir kez daha görüyoruz. O yüzden bu yeni yapılanmada da en küçük toplumcu bir fikir barınmadığına emin olabiliriz.

Özellikle yerel seçimlerden sonra, bu tartışmalar ve iddialar daha da berraklaşarak önümüze gelecektir. Şimdi çeşitli varsayımlardan ve öngörülerden yola çıkarak üzeri kapalı bu gelişmeleri yorumlamaya çalışıyoruz, çalışmalıyız.

Konu ne “emperyalizmin oyunları” diye geçilebilir ne de “yine filler tepişecek çimenler ezilecek” edilgenliğinde ele alınabilir.

Emperyalizmin karşısında her zaman hazır ola geçen sağın çürük sözde neferleri bugüne kadar vardı, var olmaya devam edecek. Öte yandan kurmaya çalıştıkları bu düzene çomak sokanlar da bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da olmaya devam edecek.