Krizi yaratanlar yalanla dolanla, baskıyla seçim sürecinde yer alırken bizler “şehirler emek verenlerindir” diyoruz, başka türlü bir seçim mantığı ve sonucu tanımıyoruz. Emekçilerin bu çağrı etrafında hızla kenetlendiğini görüyoruz.
Ekonomi zorla, kötekle ancak bu kadar kötü noktaya evriltilebilir. Emek verenlerin hakkı ancak bu kadar yenir ise başka türlü bir tutarlı sonuca, söze varılamaz. Egemenlik şehirlere emek verenlerin olmalıdır. Sermaye ülkeyi batırırken başka çıkış yolu bulunamaz. Bu tarihsel haklılık ve tutarlılık emekçiler için umulmadık hız ve güç yaratacak.
*
Krizi yaratanların pahalılığını alıp başlarına geçirelim.
İşsizler, asgari ücretliler, zam hakkını alamayanlar, haksız yere işten atılanlar, ücretlerini alamayanlar pahalılık karşısında söz, yetki, kararlarıyla yaşanır düzene kavuşturacak. Artık umudu diri olanların, şehirlere emek verenlerin yönetmesi için siyasal hattı var. Partisi var. (Açıklama için)
Pahalılığı yaratanlar şehirlerden çekilip gidecekler. Şehirlerin emek verenleri yaşanabilir koşullar, yaşanılır şehirler nasıl olur gösterecek. Ülke kaynakları nasıl yönetilir, kamu nasıl hizmet verilir gösterecek. Üretime yönelik yatırımlar nasıl artarmış görülecek.
Ülke insanının “evin demirbaşı” dediği soğana patatese (temel gıdaya) ucuz ulaşmasına ihtiyaç var. Hayat pahalılığına karşı yerel yönetimler ücretsiz kamu hizmeti (eğitim, sağlık, ulaşım) için hazırlanmalıdır, zorlanmalıdır.
*
Kriz derinleşirken emeği ile geçinenlerin itirazları her marketten her pazardan yükselirken ve şehirleri sararken “kriz yok” diyenler daha büyük panik içerisine giriyorlar.
“Kriz var” az kalıyor. Kriz büyük ve ne kadar süreceğinin tahmini yapılamıyor. Enflasyon yüksek seyrediyor. Üretim yok. İşsizlik artıyor. Pahalılık cepleri yakıyor. Ülkenin emek verenleri geçinemiyor. Gerçek bir seçim siyaseti, işsizliğe karşı üretime yönelik yatırımlar için sorumluluk alacağını ilan etmelidir.
Bildik dış güçler yaygarası ile karşı karşıyayız. Ülke talanında, kaynakların ülke batana kadar harcanmasında teklik ilan edenler, “hep bana” diyenler borç bataklarını üstlenip çekilmeye zorlanmalıdır. En ufak aralık bırakmadan ülkenin emek verenlerinin yöneteceği sürece hazırlanılmalıdır. “Sermayesi biriksin” diye açlık ve yoksulluk saçan bir avuç gözü dönmüşün dönemi kapanmalıdır.
Bu panikle sıra marketçilere geldi. Marketçi fiyatları indirmediği için hesap soracaklar. Soğandan yola çıkarak verilere bakalım. Soğan tüketimi yüksek bir toplumuz, fiyatının yüksekliği AKP'nin ensesinde dolaşıyor. Seçim olmasa IMF'ye koşacaklar. Yan yollarda oyalanıyorlar. Göz boyamakta üstlerine yok ama mumları yatsıya kadar bile yanmıyor. İki güne kadar soğan deposu basan hükümet şimdi marketçiye kızıyor ama soğanı üreticiden alarak değil ithal ederek yedirmek istiyor. Yeter ki “fiyat düştü” desinler. Üretim, üretici ve üretirken geçinen emekçilerin ne olduğu umurlarında değil. Bunun için gümrük vergilerini sıfırlıyorlar. Yine pahalı yine pahalı, piyasa kendi türünün böyle pespaye türü ve yöntemleri ile geri basmaz. Ancak emekçilerin yönettiği, yönetmeye yürüdüğü süreçlerle geri basar. Dünya emekçileri hakimiyetinde pahalılığın canına nasıl okunur, hepsi görecekler.
*
Türkiye’de soğan tüketimi dünya ortalamasının çok üstünde olduğu için mızrak çuvala sığmıyor. “Dünyada kuru soğan verimi 2016 yılı FAO verilerine göre 18,80 ton/ha. Türkiye’de kuru soğan verimi ise 2016 yılı TÜİK verilerine göre 35,11 ton/ha olup dünya ortalamasının oldukça üstünde seyrediyor.” (Euronews)
TÜİK verilerine göre yılda kişi başı 22 kg soğan tüketiyoruz. 2018 yılında 15 kg kadar düşeceği tahmin ediliyor. Nüfus belli, tüketim belli ama en basit planlamadan bile yoksunlar. Üretime düşmanlar, ithalata koşuyorlar.
Benzer temel gıda kalemleri ile emekçilerin açlık ve yoksulluk sınırı hesaplanıyor. Türk-İş verilerine göre dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 1.941,16 TL. Evli olmayan-çocuksuz bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 2.393,25 TL olarak hesaplanmış. Soğanın kilosunu ortalama 6 TL'den hesaplarsak kriz yaratanların akıl izan yoksunu halde olduğunu görürüz. Şehre emek veren yığınların hesap ve kitabından yola çıkıldığında akıl ve izanla kuşanmış fiyatlara varacağız.
Dünyanın ve Türkiye'nin bir avuç zengini, krizi de fırsat bilerek sermaye birikimini artırmaya çalışırken emekçiler gittikçe yoksullaşıyor. İşsizlik üstüne pahalılık biniyor.
Dünya çapındaki bilimsel kabul edilen rapora göre 2018’de en zengin 26 kişinin serveti, en yoksul 3.8 milyar insanın servetine eşit. Sermaye birikimi karşısına esas çeliştiği emekçiler dikilerek derhal son bulmalıdır.
*
Dış güç; faiz lobisi, soğanı depolayan, esnaf, marketçi ama iktidar değil. Kriz koşulları dayanılmaz hal aldıkça iktidarı büyük bir panik havası alıyor. Arka arkaya olmadık ekonomik hamle peşinde dolaşıyorlar. Yıllardır büyüme rakamları ile seçime giren AKP, hızla ilerleyen ekonomik küçülmeyle seçime gidiyor. Uğur Gürses şu şekilde veriler sunuyor: “Çok açık biçimde görülüyor ki 2019’da ‘Gelişen Avrupa’ (Emerging and Developing Europe) alt grubunda yüzde 2 olarak gösterilen büyüme tahmininin ocak ayında 1.3 puanlık azalışla yüzde 0.7’ye düşürülmesini gerektirecek en önemli unsurun, Türkiye’ye dair ekonomik büyümenin büyük bir ihtimalle yüzde 1 - 1.5’luk bir küçülmeye dönüştüğünü varsaymak yanlış olmaz. Bu grupta Türkiye ile birlikte, Balkan ülkeleri, Polonya, Romanya, Macaristan, Sırbistan yer alıyor.” Çareleri, şaibeye başvurulmuş seçmen ve oy kayıtları. Hem kriz yaratın hem oylarda şaibe yaratın. Sabır taşı çatlayacak.
Marketi boşa ortaya atıyorlar. Hayatta kalmayı sağlayan temel gıdalara güç yetip yetmeme derekesindeyiz. Emekçinin ertesi gün işbaşı yapabilmesi için “yeniden üretim” gerçekleşebilir gelir seviyesinde olmalıdır. Yoksa çarklar tıkanır, çarklar durur. Markette, pazarda, bakkalda, halde, el arabasında, BİM'de, A101'de fiyatlar aynı, hep aynı. Emek verenlerin konuştuğu, gerçeklerle dolup taşan kameralar çoğalıyor. Maliyetler aynı, büyük kısmı ithal olan ürünler doların yükselişine göbekten bağlı. Bu durum, ömrünün büyük kısmını pazar - market ekonomisinde geçirmiş emeği ile geçinenler için yenilir yutulur gibi değil.