Yerel seçimlere giderken gündemin belirleyeni AKP ve CHP cephesi. Bu iki taraftan gelen çeşitli açıklamalar ve hamleler ile seçim gündemi ya canlanıyor ya da olağan akışında ilerliyor. İşsizlik stadyumlardan taşıyor, enflasyonun cezası trajikomik bir şekilde marketlere kesilmeye çalışılıyor, ekonomik kriz derinleşiyor. Ortadoğu’da kendine hala yer edinmeye çalışan Erdoğan için işler o kadar yürümüyor. Trump’ın bir öyle bir böyle açıklamalarının ardından Putin ile mutluluk kareleri vermek isteyen Erdoğan, burada da aradığını pek bulamadı. Bu kadar kritik mesele içinde birbirini kovalayan, kimi zaman da aynı İZBAN grevinde olduğu gibi kol kola giren AKP ve ana muhalefet, bu devranın böyle gideceğini zannediyor.

 

Gündemi belirleyenin AKP ve CHP olması hazindir. Çünkü emekçilerin siyasetini yürüten bir odak yoktur. Emekçilerin siyasetini yürütme iddiası olanları geçelim, adını dahi ağzına alan yok. Ekonomik krizde işçi sınıfının yüz yüze olduğu ve olacağı sorunlar “dayanışma” platformları ile aşılamaz. Onlarca kurumun imzası ile bir araya gelen çeşitli kriz toplantıları da bu sorunların yanından dahi geçemez. ‘Çapımız ne ki ülke çapında harekete geçelim’ fikri hakim olduğu sürece yapılanların tümü bir haber metni olarak kalır. Öte yandan burada yaşanan sapma, büyük hedeften vazgeçmiş olmaktır. Varılacak noktanın uzaklığından edilen şikayet, zamanla yüzeysel örgütlenme çabalarını önümüze getirdi. Bu çabalar bizi gerçek sonuçlara ulaştıramadı.

 

Krizde yani büyük bir buhranın içinde kalan milyonlarca emekçi, Berat Albayrak’ın açıklamaya çalıştığı ekonomi paketlerine ikna değil. Sorguladığı şeyler var, kafasında dönüp duran sorulara da cevap arıyor. Diğer yandan bıçak kemikte. Yapımı süren Rönesans İkitelli Şehir Hastanesi’nde yemeklerin birkaç gün üst üste iyi verilmemesinden dolayı yüzlerce işçi şantiyeyi hemen direniş alanına çeviriyor. Direnişlerin, mücadelelerin ilham olduğu bir süreçten geçiyoruz. Önümüzdeki günlerde bu hareketler birer istisna olmaktan çıkabilir.

 

Politik hedefler yolumuzu çizecek

 

Tüm seçim dönemlerinde olduğu gibi kitleler politikleşiyor. Önceki seçim dönemlerinden elde kalan kazanımlar ve mağlubiyetler tartılıyor. Oy vereceği gün geldiğinde herkes siyasetin öznesi olacak. Bunun farkındalar.

 

Seçimler önümüze ülke gündemlerini getirir. Karışık sorunların çözümüne aday olmayı ve yol göstermeyi de. Buna aday olmayanların toplumla kalıcı siyasal bağlar kurabilmesi mümkün değildir. Ülke gündeminden uzak ve konjonktürden kopuk bir halde ayakta kalınamaz. Siyasallaşmış kitlelerin politik programlara iknası kolaylaşmışken bu zorluktan kaçılması sol siyasete yeni bir kale kazandırmaz.

 

Sol siyaset durdukça toplum sağ merkez siyasete mahkum. Erdoğan’ın Ortadoğu’ya yönelik tüm hamlelerinin 24 Haziran seçimlerinde MHP’ye yaradığı görüldüğünde yaşanan şaşkınlık, her seferinde başka koşullar ile yeniden önümüze gelemez. AKP’nin benzer hamlelerini görüyoruz. Bunun karşısında milliyetçilik nasıl aşılacaktır? Toplumun kültürel olarak kutuplaştırılmaya çalışılması nasıl önlenecektir? Bu soruların cevabı maalesef cebimizde yok. Bu süreçte, tüm sağcı ajitasyona karşı ülke için de dünya için de sol siyaset büyük önem kazanıyor. Neyi, nasıl yorumladığımız önem kazanıyor. Yorumlarımızı ve analizlerimizi tüm topluma ilan etmek ve onlarla buluşturmak önem kazanıyor.

 

Evet, imkanlarımız kısıtlı ama tarihin hiçbir döneminde de bu düzene kafa tutanların imkanlarla donanmış olduğunu görmedik. Ne olursa olsun emekçilerin yan yana nasıl geleceğini, mücadele yollarını denemeden göremeyiz. Çünkü ülke çapında sorunlarla uğraşanlar, yol açmaya çalışanlar ve politik bir sebeple - hedefle kitleleri bir adım öne çıkmaya çağıranlar deneyim kazanabilir ve bilenerek güçlenir. Seçim süreçleri de bu deneyimleri elde edebilmenin önemli okullarından biridir.

 

Öte yandan önümüzde, önceki seçim dönemlerinden farklı bir durum var: Ekonomik kriz. Bu sosyalistlerin hem imkanı hem de kavgasıdır. Toplumun %99’una siyasal programımızı anlatma olanağımız var. Bu olanağı elbette sonuna kadar kullanmalıyız.

 

Uzun bir yürüyüşe çıkıyoruz

 

İşten atılma tehdidiyle yüz yüze olan milyonlar, işçilerin her gün biraz daha ceplerine uzanan eller ve koca bir işsizler ordusu var. Kısaca ellerindeki tek şey olan sattıkları emek gücü, krizde her gün daha fazla değersizleşiyor. Kaybedecek bir şeyi kalmayanların yalnızlığa ve umutsuzluğa hapsolmaması için öfkenin diri kalması, bu öfkenin ise örgütlü bir bilince ulaşması gerekir. Bu süreç gerçek örgütlenmelerin ortaya çıkması, işçilerin birer özne olarak siyasete katılması için kritiktir. Bu yüzden kitlelere yön verecek olanların siyasal programıyla güçlü bir şekilde sahneye çıkması lazım.

 

Derinleşen ekonomik krizde iktidarın girdiği bataklıktan çıkması zor ama televizyonlarda, meydanlarda, birim birim ve ülke çapında her gün başka bir ajitasyonla koltuğunu yine de garantilemeye çalışıyor. Tüm yalanların karşısında emekçilerin siyasetini yürüten gerçek sözcüler sermayedarlara her meydandan kafa tutmalı.

 

Nitekim buna aday olanlar da var. Emekçi Hareket Partisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi için aday çıkartacak. Bu daha başlangıçtır. Esas görev tüm İstanbul’u ve zapt etmeye çalıştıkları şehirleri emekçilerin yönetmeye aday olmasını sağlamaktır.

 

Şehirleri ayakta tutanlar, geçindirenler, üretenler emekçiler ise söz, yetki, karar hakkı da onlarındır. Tek adam rejimi ile bu devranın gideceğini zannedenler bu mücadele ile burun buruna gelmeliler.

 

Şehirlerin her karışında emekçilerin ayak izi varsa sosyalistlere düşen tüm bu ayak izlerine birer kazık çakmaktır. Şehirlerin meydanları, sokakları, tüm fabrikalar ve işyerleri sahiplerinin ajitasyonlarıyla dolup taşmalıdır.

 

Şehirleri ranta gömüp emekçilerin cebinden çaldıklarıyla yolları taşları AKP’nin propagandasıyla donatanlara karşı emekçiler de bulunduğu her yerde kürsüsünü artık kurmalıdır.

 

Açlığa ve yoksulluğa mahkum edilen milyonlar, hakkını almak için uzun bir yürüyüşün yoluna koyulmalıdır.