İzmir’de belediye işçileri grev ve toplu sözleşme hakkı için direniyor. Yerel seçimin adayları gündeme gelmek isterken bütün bir şehri emek mücadelesinin şekillendirdiğini görüyoruz.
Kriz koşullarından krizi yaratanlardan kurtulmanın başka yolu yok, herkes görecek anlayacak. Bir tarafta grev yasaklayan devlet, bir tarafta işçinin eylemine saldıran belediye, karşısına her gün dikilmekte olan emekçiler. Bu süreçlerle şehre emek veren herkesin doğru ve etkili bağ kurması için iletişim araçlarının aktif kullanılması önem taşıyor.
Başka şehirlerden de sürekli işçilerin direniş haberleri eksik olmuyor.
*
İZBAN Grevi 29 gün sürdü herkese önemli dersler verdi.
Sermayenin tarafları çıkarı için epeyce uğraştı. Sonunda çareyi, grevi 29. gününde Cumhurbaşkanı imzası ile yasaklamakta buldular. Bu etapta işçiler hedefledikleri zam oranına ulaşamadılar. Ama kendilerinin de başka işçilere “emsal” olarak niteledikleri bir mücadeleyi ortaya koydular.
Kriz koşulları ağırlaştıkça sınıf karşıtlığının keskinleştiğini, herkesin safını seçmek zorunda kaldığını gördük. Bu süreç tarihsel evrimini illa ki sürdürecek, birilerinin kılını kıpırdatmamak için “gene bir şey olmayacak” beklentisi olduğu yerde çürüyecek, mutlaka emekçiler lehine hayati sonucuna doğru yol alacak.
Grev yasağının hemen ardından, belediye başkanının toplu sözleşme hakkını gasp ettiği DİSK’e bağlı Genel-İş üyesi İZENERJİ işçileri, belediye önünde eylem yapmak istediler, saldırıya karşı direndiler. Belediye binasına gelemeyen işçiler bulundukları yerlerde kontak kapattı, iş makinelerini bulundukları yere bıraktı, çöp kamyonlarından konvoy yaptı. Devlet ve belediye grev yasaklayarak, karalama çabaları, polisin saldırısı ile bu vartadan öyle kolay atlayamayacağını gördü.
*
Grev, kimin emekçilerin dostu olmadığının, kimin daha düşman olduğunun görülmesini sağladı. İZBAN grevinde direnen 343 işçi 29 gün en ufak bir ikiliğe mahal vermeden tek yumruk oldu. Bu da her türlü saldırının boşa düşmesini sağladı ve safların netleşmesinde bir turnusol vazifesi gördü.
Hakim sınıfların gözüne girme çabasında olan muhalefetin, emekçiye uygulanan baskıların bir parçası haline gelmesini, yazın bir kenara, kimse unutmaz. İşçi düşmanı ve grev düşmanı olarak kayıtlara geçtiler. Daha ne denilebilir ki, dönemin en büyük cezası, yön tayin edici etkilerinden biri de budur. Herkes “aman bu zamanda emeğin düşmanı olmayım” geriliminin tepesinde dolaşacak.
İşçilerin zam, grev-toplu sözleşme hakkına el koymak için devlet ve belediye yarışa girdi. Var olan rejime yaslanarak önceki yasaklanan grevlerde olduğu gibi “grevi erteledik” diyorlar. Toplumun yasağa vereceği tepkilerden de korkuyorlar.
*
İZBAN işçisi iyi biliyordu, doğrusunu biliyordu, tereddütleri yoktu. Zam hakkını kazandıklarında, emek güçleriyle ürettikleri artı değerin önemli kısmına el konulan işçiler krizi yaratanlara karşı güçlenecekti. Bu süreklilik arz eden gerilimli sürecin peşini, grevi yasaklanan işçiler bırakmayacaktır, başka imkanları kollamaya devam edeceklerdir.
Engels’in ele alışından gidecek olursak grev bir okuldur. İşçiler, ürettiği gibi yöneten de olmak için bu okulda hazırlanırlar. Grevi yasaklanan şimdiki ve önceki işçilerin patronlarla olan kaçınılmaz kavgası, farklı mecralarını, yöntemlerini mutlaka bulacak.
İZBAN işçileri, krize karşı direnmek için, ülke adına alacakları gibi tabi ki şehir adına da inisiyatif aldılar. Almadan olmazdı, tarihsel olan da budur. Rahatlar bozulacak, karalamalar olacak, ipler gerilecek, anlamayan, işine gelmeyen olacak. Burada önemli olan, çoğalan bu süreçler sayesinde geniş kesimlerin sınıfsal bağlarının kuvvetlenmesidir.
Emeği ile geçinenler, İzmir şehrine emek verenler kafa kafaya, omuz omuza vermesi gerektiğini mutlaka anlayacak.
Sınıfsal gerilimlere girilmeden batağa saplanmış ekonomiden kurtulmanın yolu olmadığını herkes bilecek, öğrenecek, konum alacak. Herkesin, her zaman, gerçek “rahatlığına”, hep birlikte kavuşmanın yolunu bulmaktan başka çare yok.
*
Fırsatını bulan “yarı hisseli” patronlar TCDD (AKP) ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı (CHP) karalamaların kaynağı da oldular, tepe tepe de kullandılar. Haklı ve hukuki greve düşmanlık üretmeye, yıldırmaya çalıştılar, işe yaramadı.
Karalamalara katılan sorular bir avuç zırvalık “Neden İstanbul, Ankara’da olmuyor da grev İzmir’de oluyor? Grevle amaçlanan nedir?...”
İşçilerin akla hitap eden cevabı çok açık ve netti; “Bordrolarımızı yayınladık hatta pankart yapıp astık. 2010’da işbaşı yapan işçi olarak 1.860 TL net ücretim var. Bu rakama %50 istesem %100 istesem ne yazar? Yakacak yardımım 47 TL neti 33 TL yapıyor. Muhalif partinin belediye başkanı şöyle dedi “bizim yapacağımız zam oranı merkezi hükümetin yapacağı zam oranını geçmemeli”. Bunu muhalif bir belediye nasıl söyler? “TCDD elini taşın altına koysun” diyor belediye başkanı ama sonra her açıklamada kendisi çıkıyor. Çünkü bu zammı 26.000 belediye çalışanı 343 kişinin alacağı üzerinden emsal gösterip hakkını isteyecek. Çünkü sırada bekleyen sözleşmeler var. İzmir halkı için zor olduğunu biliyoruz. Ama bu süreçte bizlerin hiç sıkıntı çekmediğini mi düşünüyorsunuz? Günlerdir evimize ekmek götüremiyoruz. Bunları neden kafanıza takmıyorsunuz? Biz dümen bilmeyiz. Patronlar kendi menfaatleri arasında kendi dümenlerini döndürüyorlar. Onlar ne dümen döndürüyorsa döndürsün. İşçi olarak bizlerin istek ve talepleri açık ve net. Gelsinler karşımıza otursunlar, imzalasınlar.”
*
Krizi yaratanlar ülkeyi yönetmek konusunda başarısız olduğunu daha nasıl kanıtlayabilir? Geçim derdinde olan herkes ama herkes, ne yapıp edip rasyonel davranıyor, direniyor. Tutarlılık gereği “ülkenin sonu nereye varmalıdır? Gidişata ben el atmasam olmaz.” kafalarda dolanıyor. Üretenlerin yönettiği ülke olmanın nesnel zemini güçleniyor. Pek çok yerde emekçilerin örgütlü olarak harekete geçmesi de bunun habercisidir.
Aşağıda yer alan 2018’de gerçekleşmiş olan eylem ve direnişler bulunuyor. Buradan işçi sınıfının sürekli hareket halinde olduğunu daha net görebiliriz. www.kizilbayrak41.net sitesini hazırlayanlar emek vermişler ve böyle bir bilgiye ulaşılmasını sağlamışlar. Bu listede önemli başlıklar açılmış; taşeron işçiler, inşaat işçileri, işten atmalara karşı ve sendika hakkı için direnişler, kamu emekçilerinin direnişi olmak üzere başta dört bölüm var. Bu yazıda geliştirebilmemiz ve veri vazifesi görmesi için kesit olarak aşağıda “Diğer Grev, Eylem ve Direnişler” yer alıyor.
AKP döneminde yasaklanan 16 grev başlı başına konudur. Sadece 2018’de yasaklanan üç büyük grev bulunuyor. MESS Grevi (Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası 130.000 metal işçisinin yasaklanmasa Şubat 2018’de başlayacaktı. Soda Sanayi Grevi yasaklanmasa 520 işçi greve katılacaktı. İzban Grevi 343 işçi ile 29 gün yapıldı.
Yasaklar, baskılar, işten atmalar, gerilim yıldırmıyor. Grev, grev hakkı için direnen işçi sınıfı patronların kabusu olmaya devam ediyor hala.
“Diğer grev, eylem ve direnişler
Antep’teki Şireci Tekstil işçileri Mayıs ayında yaptıkları eylemle haklarını elde ettiler. Temmuz ayında Kocaeli’deki Dubai Port liman işçileri, seslerini yükselttiler. Bartın’ın Amasra ilçesinde Hattat Holding’e bağlı Hema maden işçileri Eylül ayında hakları için vince çıkma eylemi gerçekleştirdi. İşten atılan ve hakları ödenmeyen iki işçi 5 gün boyunca vincin üstünde sürdürdükleri direnişleri sonucu haklarını elde etti. Kasım ayında İstanbul Avcılar’da bulunan Canan Dağdeviren Yurdu’nda çalışan işçiler 5 aydır ödenmeyen maaşları için eylem başlattılar. Batman’da Taşkın Tekstil işçileri çalışma saatlerindeki değişiklik ile baskı ve hakaretlere karşı iş durdurarak taleplerini kabul ettirdiler.
Selüloz-İş üyesi Süperpak işçileri TİS’te anlaşma sağlanamaması üzerine Haziran ayında greve çıkarken, patron da lokavt ilan etti. Grevin 186. günü olan 23 Aralık’ta anlaşma sağlandığı duyuruldu. CHP’li İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ortağı olduğu İZBAN ile Demiryol-İş arasındaki TİS görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine başlayan grev yasaklandı. İstanbul Avcılar’da Petrol-İş sendikasının örgütlü olduğu Gripin İlaç fabrikası işçileri TİS’te anlaşılamaması üzerine 28 Kasım günü greve başladılar. Grev 7 Aralık günü anlaşmayla sona erdi. Çorlu’daki Ürosan fabrikasında Petrol-İş üyesi işçiler TİS’te anlaşmazlık nedeniyle 18 Aralık günü greve başladı. Grev 7. gününde anlaşmayla sonuçlandı. Mart ayında Bursa’daki Çimtaş işçileri greve çıktı. Birleşik Metal-İş’in yetkili olduğu Kırşehir’de bulunan Çemaş Döküm fabrikasında 3 Ocak günü için alınan grev kararı öncesi patron ve sendika arasında anlaşma sağlandı. Artvin’in Cerattepe ve Murgul ilçelerindeki Eti Bakır AŞ işletmelerindeki işçiler 9 Ocak sabahı yüzde 25 zam ve iki ikramiye talebiyle greve gitti. Bolu’daki Barilla fabrikasında Tek Gıda-İş üyesi işçilerin 5 Temmuz günü başladığı grev 30 Temmuz’da anlaşmayla sonlandı. Çerkezköy’deki Fil Man Made fabrikasında DİSK Tekstil üyesi işçiler 3 Eylül günü greve çıktılar. Grev 10 Eylül’de anlaşma ile sonuçlandı. 10 Mayıs günü GOSB’daki Neşe Plastik’te Petrol-İş üyesi 230 işçi toplu sözleşmenin tıkanması nedeniyle greve başladı. Edirne Enez’de bulunan AMCOL Mineral Madencilik’te Türkiye Maden İşçileri Sendikası ile süren toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde ücret zammı üzerine anlaşılamamasının ardından 85 işçi 6 Kasım günü greve çıktı. Hileli iflas yoluyla alacakları ödenmeden işten atılan Real Market işçileri de yıl boyunca eylemlerini çeşitli yerlere taşıyarak sürdürdüler.
Mart ayında MKE işçileri, Haziran ayında Zonguldak’taki Tat Metal işçileri zam için eyleme çıktılar.
Bunların dışında da kamuoyunda duyulan/duyulmayan birçok işçi-emekçi eylemi yaşandı.”
(http://kizilbayrak41.net/ana-sayfa/sinif/haber/-/baski-zorbalik-ve-yasaklara-karsin-2018de-isci-ve-emekciler-eylemdeydi/)